Bela ve Musibetlerin sebepleri...

Kişinin başına gelen bela ve musibetlerin sebepleri...,Allah kuluna neden sıkıntı ve musibet verir?..

"Kula bela gelmez hak yazmayınca!Hak bela yazmaz kul azmayınca!

Cenabı Hak Ayeti celilede: “Muhakkak Allahü Teâlâ bir kavm(e verdiği bolluk ve âfiyet gibi nimetlerin)i, onlar kendilerinde bulunan (güzel huy ve hareket-lerin)i bozmadıkça değiştirmez. (Nimetlerini devam ettirir. Onlar hallerini değiştirince, Allahü Teâlâ da nimetlerini çeker, bolluk ve âfiyet yerine mihnetli bir hayat başlar.) Allah bir kavme ceza vermek dilediğinde de, onu çevirecek yoktur” (S. Rad 11) buyurmuştur.

Ayeti.C.: "Yemin olsun ki, şükrederseniz ziyâde ile, küfrederseniz (azapla karşılık görürsünüz.) Şüphesiz ki azâbım çok şiddetlidir." (S. İbrahim 7)

“Bir millet azıp sapmadıkça Allah onlar üzerindeki nimetlerini almaz, düşmanları gâlip gelmez, kıtlık olmaz, mahsullerini âfetlerle yok etmez, hastalık, yangın, zelzele, yel, sel gibi umûmî belâlar görülmez, suç işlemeden cezâ verilmez, yoldan çıkmayan çamura batmaz, günâhı olmayana kâfirler musallat olmaz. Akıllılar, Allah’ı inkâr ve isyanla Hâlık’ına karşı gelmez; cehennemi istemez” mânâlarında ilâhî ferman cihâna emir ve îlan buyurulmuştur.



Hâsılı: Belâlara sebep olan haller belli. Her Müslüman bunları bilir. Önce kendinden başla. Allah’ı gücendiren, gazabına sebep olan şeyleri ara. Sonra hanımda, oğullarda, kızlarda ilâhî ölçülere uymayan kâfir âdetlerini araştır, ona göre devâ düz!...



Vücût zayıflayınca mikroplar hücûm eder; hastalık artar. İnanç ve amel zayıflayınca da ahlâk bozulur, kötü huylar artar, insan her fenâlığı hoş görür, günâha dalar. İbâdet zor gelir ve hor görür, Müslümanları hafife alır, aşağılamak âdîliğinde bulunur. Ve “İdârecileriniz de sizin durumunuza göre olur” hükmü zuhur eder. Bu ilâhî ferman cemiyet, âile ve fertten cümleyi içine alır.

Ve bunlarla mücâdeleyi kazanmak için, ehil olan âlim, ârif kişilerden istifâde edip hakîkati, işin iç yüzünü anlamak lâzım. Aksi halde görmeyen deve gibi Allah’ın dünyasında ömür tüketir, dünyası ve âhireti harap olmaktan kurtulmaz.

Bu belâlar sırf kendisinde kalmaz, idâresi altında olanları ve içinde bulunduğu topluluğu ve milleti de helâke sürükler. İnsanlar da bunları sâde sebeplerden bilir; şu, şundan oldu, bu bundan, şu şöyle yaptı, bu böyle yaptı diye vaktini heder eder; havanda su döver de farkında olmazlar. Garip insanoğlu irşada ne kadar muhtaç!...

Şu halde durup düşünmek, selâmeti seçmek, Allah’ın cennetine gitmek yakışırken, uygun olmayan haller niye?!...

Netice:

A.C.: (Ey İnsan!) Nimet ve iyilikten sana gelen her şey Allahü Teâlâ'(nın lütuf ve keremin)den; belâ ve zarardan gelen de nefsin(in amelin)dendir. (S. Nisa 79)



Bu âyet-i celîle hakkında büyükler: "Maârifin kökü, İslâm îtikâdının özü ve hulâsası burada .." buyurmuşlar.



A.C.:: “Kim benim zikrimden (kitap ve Resûlümden) yüz çevirirse, onun için maişet darlığı (geçim sıkıntısı) vardır. (Dünyada ve kabirde, hayatı sıkıntılı geçer.) Onu kıyâmet günü de kör olarak haşr ederiz.” (S. Tâ-hâ 124)

Ruh sıkıntısı, ibâdet eksikliği veya günâh işlemekten başlar. Çâre aranmaz, tedâvî edilmezse ilerler; anlamadı, dönmedi diye büyük belâlarla îkaz edilir. Bu umûmî âfetler ferdin, milletin, topluluğun yaratana itâat ve isyânına göre Allah’ın hüküm ve irâdesiyle vuku bulur. Karıncanın hareketine kadar hiç bir hâdise kendiliğinden meydana

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla


Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..