Alkol-Uyuşturucu ve Korunma Yolları,

Alkol ve uyuşturucunun zararları ve onlardan korunma ve kurtulma yolları.Alkolve uyuşturucudan korunmanın çareleri

Her kötülüğün başı olan alkol,ve uyuşturucu her yönüyle zararlı olmasına rağmen insanlar tarafından sürekli cazip görülegelmiştir
İçkinin Her Kötülüğün Başı ve Kaynağı Oluşu

Peygamberimiz Aleyhisselam içki hakkındaki hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır
"İçki her kötülüğün anahtarıdır."
"...İçki her kötülüğün başıdır."
"...İçki ümmü'l-habâistir; murdarlıkların, kötülüklerin anasıdır."
"Her sarhoşluk veren şey, içkidir. Her sarhoşluk veren içki de, ha ramd ir."
"Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haram dır."
"İçki içen, onu mü'min olarak içemez."
"İçki içenin kırk sabah namazı kabul olunmaz. Eğer tevbe ederse, Allah onun tevbesini ve namazını kabul eder."

"Allah'a ve ahiret gününe inanan kişi, üzerinde içki içilen sofraya oturmaz."
"Allah'a ve ahiret gününe inanan kişinin, üzerinde içki içilen sofraya oturması helâl olmaz."
"İlmin ref'olunması, cehlin kökleşmesi, şarabın içilmesi, zinanın çoğalması, Kıyamet alametlerindendir.
"Ümmetimden birtakım kimseler, içkinin adını başka bir adla değiştirerek onu helâlleştjrmek isteyecekler ve içecekler
Eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insan, bilgi, irâde, konuşma, akıl, idrâk ve tasavvur gibi yönleriyle diğer varlıklardan ayrılır. Bütün dinlerde ve hukuk sistemlerinde, insanın sahip olduğu önemli değerlerin korunma altına alınması da bunun bir göstergesidir. Bu değerler, din, can, mal, akıl ve nesildir. Bu vazgeçilmez değerler olmaksızın, ne fert, ne de toplum, hayatını sağlam ve mutlu bir şekilde devam ettirebilir. Bunlar, hava ve su kadar herkesin ihtiyaç duyduğu değerlerdir. Bu vazgeçilmez değerlerin tamamının karşısındaki müşterek düşmanlardan biri de, günümüzde son derece yaygın olan ve gittikçe de yaygınlaşan içki ve onun bir adım sonrası olan uyuşturucu belâsıdır. Bu makalede, zararlı alışkanlıklardan içki ve uyuşturucular ele alınacak, kişileri bunlara iten sebepler ve nesilleri bunlardan koruma yolları üzerinde durulacaktır.

A. Korunması Gerekli Beş Temel Esas

İnsanın bulunduğu her yerde, din de vardır. Zîrâ din fıtrî bir ihtiyaçtır. Mutlulukların zirvesinde âniden gelen bir sıkıntının, meydana gelecek bir bunalımın insanı kuşatması her zaman mümkündür. Bu olumsuz durumlarda insanın en güçlü sığınağı, dindir. Onun içindir ki, Allah Teâlâ insanları hiçbir zaman rehbersiz bırakmamış, her dönemde onlara kitaplar ve peygamberler göndermiştir.

İnsanın bedenine ve ruhuna zarar veren her şeyi yasaklayan İslâm dini'nin hakkıyla yaşandığı yerlerde içki, uyuşturucu vb. kötü alışkanlıkların hayat hakkı yoktur. Allah, insana emanet olarak verdiği maddî ve mânevî değerleri koruma altına almıştır. Dinî değerlerin yaşanmadığı toplumlarda uyuşturucunun yaygınlaşmasının önü açıktır. Dinin varlığı, aklın varlığına, şuurun yerinde olmasına bağlıdır. Zîrâ insanı insan yapan aklıdır; aklı olmayanın dini de yoktur. İslâm, toplum için bir zarûret olan dîn gerçeğini yerleştirmek maksadıyla, bütün uyuşturuculara karşı savaş açmış, uyuşturucunun azını da çoğunu da yasaklamıştır.

Beden, insanın kendi malı olmadığı için, gelişigüzel onun üzerinde tasarruf yetkisi yoktur. O, insana emanet olarak verilmiştir. Dinimizde emanete riayet etmemek, nifak sıfatı, hattâ yerine göre imanı yok edici olarak nitelendirilmiş,1 vücudumuzun emânet olup, Cenâb-ı Hakk katında bu emânetten tam hesap vermeden ayrılmanın mümkün olmayacağı bildirilmiştir.2 Alkolün vücuda zararları, bir hayli fazladır, bundan kat kat ağır olan çeşitli isimler altındaki uyuşturucuların zararlarının büyüklüğü buna mukayese edilsin.

İnsanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliği, akıl sahibi olmasıdır. İslâm'da akıl o kadar önemlidir ki, akıldan mahrum olan bir insanın mükellefiyetleri de yoktur. İslâm dini, aklın fonksiyonlarını iptal eden her şeyi yasaklamıştır. Uyuşturucunun haram kılınmasındaki sebeplerden birisi de, insan için son derece önemli olan aklı devre dışı bırakmasıdır. Uyuşturucu, aklın en büyük düşmanıdır. O, sadece akıl ve düşünceyi değil, aynı zamanda beden sağlığını da bozar. İnsanı insan olmaktan çıkartarak hayvanlaştırır. Bağımlılar, iradelerini de kullanamaz, kendilerine sahip olamaz ve kâr-zararlarını seçemez olurlar.

İslâm dininde, üzerinde hassasiyetle durulan ve korunması istenen değerlerden biri de, sağlam bir neslin yetiştirilmesidir. Bunun temelinde de aile hayatı vardır. Sağlam bir millet, ancak geleceğin teminatı olan nesillere sahip çıkmakla ayakta durabilir. Nesline sahip çıkmayan bir milletin, sonu gelmiş demektir. Uyuşturucunun, nesiller üzerinde sayılamayacak kadar çok zararı vardır.

Malın korunması İslâm'ın önemle üzerinde durduğu hususlardan biridir. Dünya ve âhiretin dengeli olması için, hem dünyanın hem de âhiretin kazanılması gerekir. Ancak kazanılan malın, gayr-ı meşru yollarda kullanılması, saçıp savrulması, İslâm'da haram kılınmıştır.

Belirtilen bu beş temel esasın, birbiriyle sıkı bir münasebeti vardır. Birinin yokluğu, diğerlerini olumsuz yönde etkilediği gibi, birinin varlığı da diğerlerinin korunmasına bağlıdır. Dolayısıyla bütün insanlığın huzuru için, bu beş temel hususun önemle üzerinde durulması ve korunması gerekmektedir.

B. Uyuşturucunun Hükmü

İslâm, insanların mutluluğuna ve saâdetine vesile olan şeyleri emretmiş, tehlikeli ve zararlı olanları da yasaklamıştır. Kur'ân, insanların kendilerini tehlikeye atmalarını (Bakara 2/195), canlarına kıymalarını, (Nisa 4/29) içki ve uyuşturucu maddelerini kullanmalarını kesin olarak haram kılıp yasaklamış, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) de: "İçki, bütün kötülüklerin anasıdır."3 "İçkiye devam edenin durumu, puta tapan gibidir."4 "Allah, içkiye, onu içene, içirene, satana, sattırana, sıkana, sıktırana, taşıyana, kendisi için taşınana ve parasını yiyene lânet etmiştir."5 "Çoğu sarhoş edenin, azı da haramdır."6 sözleriyle, bunları kullanmanın hürmetini açıkça ifade etmiştir.

Gerek Kur'ân ve gerekse hadîslerde, içki ve uyuşturucularla alâkalı yasak, sadece belli bir madde üzerine has kılınmamış, özellikle kullanılmasında meydana gelecek neticeler dikkate alınmıştır ki, o da aklın örtülmesi, düşüncenin yok olması ve aklın kendine has işlevi yerine getirmekten mahrum kalmasıdır. Yani konulan yasak, aklı ihlâl eden her madde içindir. Buna göre, akla zarar veren, onun işlevini yitirmesine sebep olan ve insanı sağlam düşünmeden mahrum bırakan içki, esrar, afyon, eroin, kokain ve morfin gibi her türlü uyuşturucu madde, İslâm'ın yasak kapsamına girmektedir.

C. Uyuşturucuya İten Sebepler

Bu bölümde de insanları uyuşturucuya iten sebepler üzerinde kısaca durulacaktır. Zararları açıkça herkes tarafından bilinmesine, pek çok insanın uyuşturucu yüzünden ölmesini medyanın teşhir etmesine, kullananların içine düşmüş bulundukları kötü durumların televizyonlarda gösterilmesine, gazete sayfalarında çarşaf çarşaf yayımlanmasına rağmen, acaba insanlar neden hâlâ bu kötü alışkanlığın arkasına düşmekte ve onun pençesinde kıvranmaktalar? Her geçen gün bu kurbanların sayıları azalması gerekirken, neden artarak devam etmektedir? İnsanları uyuşturucu bataklığına düşürebilecek bazı sebepler şunlardır:

1. Rûhi Boşluk

Uyuşturucuya iten sebeplerin başında, insanların rûhî yönden tatminsizlikleri ve kendilerini boşlukta hissetmeleri gelmektedir. İnsan, sadece cesetten ibaret bir varlık değildir, cesedin yanında, ondan ayrılmayan bir de "rûh"u vardır. Bedenin ihtiyaçları olduğu gibi, rûhun da kendine göre ihtiyaçları vardır. Mide aç kaldığında cesedin rahatsızlanması gibi, rûhun açlığında da insanda mânevî rahatsızlıklar tezahür etmektedir.

Günümüzde maddî yönden gelişmiş ülkelerin gençliğine bakıldığında, bu durum açıkça görülmektedir. Maddî yönden her türlü imkâna sahip olan bazı ülkelerin gençleri, rûhlarını doyurmayıp aç bıraktıkları için, çareyi uyuşturucuda bulmaktadırlar. Hakiki gıdası verilmeyen rûh, doyumu yanlış yerlerde aramakta ve yanlış yollara sapmaktadır. Maddî şeylerin her türlüsünü tadıp da, doymayan genç, doyumu başka kapılarda aramakta ve bunların başında da uyuşturucu gelmektedir.

2. İnançsızlık

Öteden beri bütün insanlar, "Biz neyiz, nereden geldik ve nereye gidiyoruz?" sorularına cevap aramışlardır. Ne olduğunu, nereden geldiğini, öldükten sonra nereye gideceğini bilmeyen ve dîni bir inancı da olmayan birinin kafasında, çözümsüz duran pek çok karmaşık problem vardır. Zîrâ çevresinde ölüp de bir daha da geri dönmeyenler karşısında, akıllı birinin iç huzuru bulması son derece zordur. Yine refah seviyesi ne olursa olsun, dinî bir inanıştan yoksun kalmış insanların ruhları doyumsuzdur. İşte bu doyumsuzluk, bu kimseleri, içki ve uyuşturucuya itebilmektedir.

İnancın zayıf olduğu veya hiç olmadığı yerlerdeki kimselerin, bu açıdan çok sıkıntılı olduğu görülmektedir. Zîrâ yapılan istatistiklerin neticeleri, durumun son derece vahim olduğunu göstermektedir. Meselâ Dr. Carl Jung, "Modern Man in Search of Soul" isimli eserinde şöyle demektedir: "Son otuz sene içinde dünyanın her tarafından hastalar bana müracaat ettiler. Yüzlercesini tedavi ettim. Otuz beş yaşını geçmiş olanlarının hasta olmalarının asıl sebebi, dinî inançlarını kaybetmeleri idi. Bunlar, hayata dinin penceresinden bakmıyorlar, dindar arkadaşları gibi davranmıyorlardı. Dinî inançlarına yeniden kavuşmadan da tamamen iyileşmiyorlardı."7

Yine yapılan istatistiklerde açıkça görülmektedir ki, fakir olmalarına rağmen dinî inancın olduğu yerlerdeki intihar oranları, diğer yerlerdekilerle mukayese edilemeyecek kadar azdır.8 Demek ki sadece maddî problemleri halletmek, mutlu olmak için yeterli değildir. Çünkü madde her şeyi halletmemekte, inancın zayıf olduğu veya hiç olmadığı topluluklarda, suç oranlarında önemli artış olmaktadır. İnsanlar, değişik bunalım ve arayıştan ötürü kendilerini rahatlatıcı olarak uyuşturucuya kaptırmakta, onunla tatmin olmak, huzura kavuşmak, saadeti bulmak istemekte ve güya akıllarını kurcalayan birtakım sorulardan da böylece uzaklaşmış bulunmaktadırlar.

3. Tatminsizlik

Yaratılışı gereği insanın pek çok şeye ihtiyacı vardır. Onları gidermeden veya gidereceğine inanmadan doyuma ulaşamaz. İnsanların düşünceleri sonsuz, istekleri sınırsız, arzuları sayısızdır. İnsanların bütün isteklerine bu dünyada ulaşmaları da imkânsızdır. Zenginlikte, makamda, hayat tarzında üst limit yoktur. Ulaşılan her üst seviyede, bir müddet sonra sıkılan insan, ondan daha ötesini ister ve bu istek de hiç bitmez. Her ulaştığı seviyede aradığını bulamayan insan, bu defa tatmini başka şeylerde aramaya başlar ve ona ulaşmak için de her yolu mübah sayar.

Hâlbuki kalbler, ancak Allah'ı anmakla huzur bulur; ruhlardaki acılar ancak O'nun emirlerini yerine getirmekle diner, insan ancak bunları yaptığında sükûna erer. Marifetullaha yükselemeyen ve Allah'ı hatırlamayan kalbler, hiçbir zaman ıstıraptan kurtulamaz, kalb huzuru, gönül huzuru tadamaz, hayat boyu çırpınır durur. Nitekim: "..İyi bilin ki kalbler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." (Ra'd 13/28) hakîkati de bunu göstermektedir.

4. Başa Gelen Musibetlerden Kurtulma

İnsanın başına bazı sıkıntıların gelmesi tabiidir. Bu durumda insan çoğu defa, kurtuluş yolu olarak içki veya uyuşturucunun pençesinde çareler aramaya başlar. Acıyı hissetmemek, sıkıntıyı duymamak ve karşılaştığı kötü durumundan uzaklaşmak için içmeye başlar. Ve böylece sanki kısa bir dönem için alınan bir içimlik veya çekimlik uyuşturucu, sonu gelmez içmeleri ve çekmeleri arkasından getirir.

Çağımızın önde gelen rûh hekimlerinden Ayhan Songar Bey'in konuyla ilgili şu tespitleri oldukça önemlidir: "Alkol evvelâ, rûhî veya bedenî ıstırabı bastırmak için alınır. Şahıs, alkol sayesinde çevre ile münasebetlerinin düzeldiğini, daha rahat konuştuğunu, neşelendiğini, dertlerinden kurtulduğunu söyler. Gittikçe buna, mide-bağırsak, karaciğer, damar ve sinir sistemi bozuklukları gibi bedeni ilgilendiren bazı hastalıklar eklenir."9

Songar Hoca, bunun dört aşamada olduğunu ve 4. aşamadaki bağımlının, kısa bir süre bile alkolden uzak duramadığını, gittikçe gündelik dozun arttığını ve değil bırakmanın, dozun biraz azaltılmasının bile, şiddetli kesilmelere sebep olduğunu ve iki yudum arasındaki kısa devrede, kesilme belirtisi gösterdiği için, alkollü içkiyi biberona koyup devamlı surette emen kişiler tanıdığını belirtmektedir.10

Hâlbuki mü'min, başına gelenlere, sabırla karşı koyar. Zaten o, bu tip belâlara önceden hazırlıklı ve donanımlıdır. Tevekkül ettikten sonra başına gelenleri, kader açısından ve imtihan vesilesi olarak değerlendirir. Ve aynı zamanda başına gelenlerin âhiret âleminde karşısına birer mükâfat olarak çıkacağına inanır. Çünkü Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) konuyla alâkalı: "Mü'minin başına küçük bir ağrı veya sıkıntı, hastalık, hüzün, hattâ kendini üzen bir keder gelirse, onunla günahlarından bazısı silinir"11 müjdesini vermektedir.

5. Taklit ve Özenti

İnsanları uyuşturucuya iten önemli bir sebep de taklit ve özentidir. Taklit ve özentinin ne kadar tesirli olduğunu şu örnek gayet güzel ortaya koymaktadır. ABD'li bir yazar olan Bradshaw, 17 yıl süreyle alkolizmden çektikten sonra içkiyi bırakarak şöyle demektedir: "Pek çok açıdan, günün birinde alkolik olacağım çocukken aklıma gelebilecek en son şeydi. Çoğu gece babamın içip içip bizi terk etmesi yüzünden ağlaya ağlaya uyurdum. Yatakta korkudan donmuş durumda yatıp, onun gece eve dönmesini bekler, neler olabileceğini asla bilemezdim. Alkolizmden ve temsil ettiği her şeyden nefret ederdim. Günden güne, onun içkisini bir saplantı hâline getirdim. Her ne kadar büyük bir çelişki gibi görünse de, çoğu alkoliğin çocukları da alkolik olmaktadır. Alkolik olmasalar da bir alkolikle veya başka takıntılı kişilik bozukluğu olan birisiyle evlenmektedirler." Yazar daha sonra alkol tedavisi için hastaneye başvurur ve alkolden tamamen uzaklaşabilmek için din eğitimi alır.12

6. Kötü Arkadaş Çevresi

İnsanın kişiliğinin oluşmasında, iyi veya kötü bazı hasletleri kazanmasında âile kadar önemli başka bir kurum daha vardır ki, o da arkadaş çevresidir. Kişiye düşen, iyi insanlarla beraber olma, arkadaşlık etme ve böylece iyi bir insan olmaya gayret etmektir. Aksine kötü alışkanlıkları olan kişilerle sıkı bir münasebete giren insanların, onlardan etkilenmesi, belli bir süre sonra da onların özelliklerini taşıması kaçınılmazdır. Kur'ân mealen: "Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Doğrularla birlikte olun." (Tevbe 9/119) tavsiyesiyle bu konuya dikkatlerimizi çekmektedir.

Resûlullah da (sallallahu aleyhi ve sellem) iyi arkadaşla kötü arkadaşın misâlini, misk taşıyanla, körük çekene benzetmiş,13 kişinin, arkadaşlık yaptığı kişinin dini üzerine olduğunu da vurgulayarak, konuya dikkatlerimizi çekmiştir.14

Uyuşturucuyla alâkalı istatistikler de göstermektedir ki, bu kötü alışkanlığa düşmenin en büyük sebebi arkadaş çevresidir. Arkadaşların teklif veya ısrarlarıyla önce bir tadımlık, yudumluk veya çekimlik olarak alınan uyuşturucu maddeler, bilahare vazgeçilmez bir tutku haline gelerek, insanın kanına işlemektedir. Ve aynı zamanda başlayan her kurban, kendisine yeni dostlar aramakta, böylece bu kötü alışkanlık, bir zakkum gibi serpilip sağa-sola dal budak salmaktadır.

D. Uyuşturucudan Korunma Yolları

Her derdin devası, her hastalığın ilâcı ve her problemin de bir çözümü vardır. Uyuşturucuya gelince, önemli olan, henüz bu korkunç belânın kucağına düşmeden, insanları korumak ve bu canavara kaptırmamaktır. Zîrâ uyuşturucuya başlayan bir insanın ondan dönüşü çok zordur. Aşağıda sayılacak tedbirler, korunmada önemli faktörlerdir:

1. Vicdanlara Bekçi Koyma

Allah korkusu veya sağlam bir dine inanma da diyebileceğimiz vicdanlara bekçi koyma, koruyucu tedbirlerin en başta gelenlerindendir. Bu olmaksızın, diğer tedbirlerin olumlu bir neticesini alma adeta imkânsızdır. Yaptıklarından bir gün mutlaka hesap vereceğini düşünen bir insanın, herhangi bir kötülüğe yeltenmesi zordur. Bu da herkesin başına bir polis dikmekle değil, Allah tarafından görülüyor olma şuurunun insanlara kazandırılmasıyla olur.

Maddî olarak ne kadar yasak konulursa konulsun, hangi zecrî kanunlar çıkartılırsa çıkartılsın, vicdanlara bu şuur verilmeyince, meselenin hâlledilmesi güçtür. Yakın tarihte cereyan eden şu örnek de bunu göstermektedir.

ABD 1919–1933 arasında tam 14 yıl içkiyle mücadele etmiş. Havadan, karadan ve denizden bütün yollar gözetim altına alınmış, bunun için 60 milyon dolardan fazla sarfiyat, 9 milyar sayfa kitap-yayın, 300 insan idam, 532.335 hapis ve milyarlarca mal haczedilmiştir. Ancak hiçbir başarı elde edilememiştir. Ve 1933 yılında kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

Daha sonra Amerika'da (New York'ta) içki aleyhtarları tarafından Yeşilay Cemiyeti gibi bir dernek kurulmuş. Bu dernek, dünyada içkinin ilk önce kim tarafından yasak edildiğini araştırmış. Karşılarına Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) çıkmıştır. "Onun hatırasını yâd etmek üzere bir eser yapalım, heykelini dikelim." demişler. Cemiyet mensuplarından bazıları bu teklife : "Onun getirdiği din öyle bir dindir ki, umumun menfaatine hasredilmeyen hiçbir esere eser denmez, para harcatılmaz." itirazı gelince, cemiyet tarafından bir çeşme yaptırılması ve adına da "Muhammed'in Çeşmesi" denilmesi teklifi kabul edilmiştir.15

2. Rûhî Tatminin Temini

İnsanın ruhunda, değişik sebeplerden dolayı zaman zaman sıkıntılar, endişeler, korkular ve boşluklar oluşabilmektedir. Ruhtaki boşluktan dolayı meydana gelen stresin olmaması için, ruhun ihtiyacına cevap vermek gerekmektedir. Bu da ancak, dünyaya mümince bakma ve âhiret inancıyla mümkündür. İnanan insanın nazarında bu dünya gelip geçici bir yer hükmündedir.

İnsanı boşluğa sürükleyen ve üzüntüye sevk eden bir faktör de, ölümdür. Ölüm karşısında insanın müteessir olmaması imkânsızdır. İşte böyle bir durumda doyurulmayan ruh, kurtuluş çaresini ölümü düşünmemekte bulmaktadır. Çocukları, gençleri, ihtiyarları, hâsılı herkesi ölüm korkusu karşısındaki sarsıntıdan kurtarmak, ancak ebediyet gerçeğinin ruhlara duyurulmasıyla olabilir.

3. Dua

Çağırmak, yalvarmak ve istemek mânâlarına gelen dua, insanın kendi âcizliğini ve zayıflığını anlayıp, durumunu her şeyi bilen ve her şeye güce yeten Yüce Yaratıcı'ya (celle celâluhu) açması, yalvarması, arzu ve isteklerini O'na bildirmesidir. Dua, insanın, çözemediği meselelerle karşılaştığında, büyük bir sıkıntıya maruz kaldığında, her zaman baş vuracağı, içini boşaltacağı, böylece rûhî bir huzura kavuşacağı sığınaktır. Yüce Yaratıcı'mız (celle celâluhu) kendisinin bize her zaman için çok yakın olduğunu, dilediğimiz zaman kendisine açılabileceğimizi ve aynı zamanda isteklerimize karşılık vereceğini beyan buyurmaktadır. (Bakara 2/186). Böyle bir garantisi olan kimsenin, dünyada huzursuz olması, randevusuz, vakitsiz ve hiçbir engelle karşılaşmadan dertlerini anlatacağına ve onların çözümlerini bulacağına inanan bir kimsenin, rûhen çökmesi, karamsarlığa düşmesi ve hayata küsmesi düşünülemez.

Duasız bir toplum boşlukta demektir. Bu sahada önemli araştırmaları olan Alexis Carrel'in şu tespitleri oldukça yerindedir: "Ahlâkî ve mânevî duygular bir milletin faal unsurları arasında yer alır. Bunlar yok oluşa yönelirse, o milletin kesin çöküşü başlamış ve bağlarından koparak yok olmaya giden vasata girilmiş demektir. Bu sebeple, duâ ihtiyacını kendinde öldüren bir toplum, pratikte fesat ve çöküşten korunabilecek unsurlara artık sahip değildir."16 "Hiçbir millet, duâyı terk ettiği için olduğu kadar, kendini ölüme hazırlamamış, çöküş ve alçalmaya maruz kalmamıştır."17 Başka bir sözünde de şöyle demektedir: "Bir kişinin yapabileceği en kuvvetli iş duâdır. Dua, dünyanın çekim kuvveti gibi gerçek bir kudrettir. Hiçbir tedavinin fayda vermediği vak'alarda, insanların sadece duâ gücü ile hastalıklardan ve melankoliden kurtulduklarını gördüm."18 Gandhi de: "Dua ve ibadet olmasaydı ben çoktan çıldırırdım."19 demiştir.

Evet duâsıyla, sıkıntılarını ve dertlerini, kendisini her zaman duyan, gören ve istediklerine cevap veren birinin olduğuna inanan insan, rahatlayacak, karamsarlığa kapılmayacak ve uyuşturucu almakla sıkıntılardan kurtulacağım(!) saplantısıyla uyuşturucunun kucağına düşmeyecektir.

4. İyi Arkadaş Ortamı

Uyuşturucu ve diğer kötü alışkanlıklara müptelâ olmamak için, arkadaş faktörü çok önemlidir. İyi bir arkadaş ve dost, kişiye hep iyi şeyleri gösterir, iyi yerlerde dolaştırır ve iyi alışkanlıklar kazandırır. Özellikle anne ve babalar, çocuklarının kimlerle arkadaşlık kurduklarını izlemeli, bu konuda onlara gerekli ikazları yapmalıdırlar. Gerekirse, çocuğa iyi arkadaşlar bulmalı ve bu noktada ona yardımcı olmalıdırlar.

5. Dinin Emirlerine Uyma

Din, insanı dünya ve âhiret saâdetine götüren bir müessesedir. Bu müessesenin ayakta durması ve kendisine uyanları mutluluğa götürmesi de, elbette belirli kurallarla mümkündür. İyi bir dindar, aynı zamanda inandığı dinin kurallarına uyan kimsedir. Ve bir insanın dindarlığının ölçüsü de zaten bununla değerlendirilir. Uyuşturucuyla, dinin kuralları arasındaki münasebete bakacak olursak, evvela uyuşturucunun bir israf yönü vardır. İsraf, saçıp-savurma ise haram kılınmış, (A'raf 7/31) ve bu işi yapanlar da şeytanın kardeşi olarak nitelendirilmiştir. (İsra 17/27).

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) de: "İçki içen, içerken (kâmil) mümin olarak içmez."20 "Her kim dünyada içki içer de ondan tevbe etmeden ölürse, Cennet'e girse bile, oranın şarabından içemez."21 buyurmuştur. Dinî kurallara bağlı bir mü'minin, bu ifadeler karşısında uyuşturucuya yaklaşması, onu kullanması düşünülemez. Dinin kuralları, insanlara yasaklar koymak suretiyle onları zora koşmak değil, aksine onları zararlı olan şeylere karşı korumak içindir.

6. Özendirmenin Yasaklanıp, Kötülüğünün Anlatılması

Alkol ve uyuşturucuya başlamanın ilk sebebi, daha çok özenti, arkadaş çevresi ve ortama uymadır. Alkol ve uyuşturucunun her türlüsüne, medyanın bütün bölümlerinde yasak getirilmeli, reklâma, özendirmeye ve uyuşturucuyla alâkalı hiçbir görüntüye izin verilmemelidir. Ve aynı zamanda resmî davetlerde, toplantılarda, özellikle de okulların kapanış şenliklerinde içkiden uzak durulmalı, değişik vesilelerle onun, ferde ve topluma verdiği zararlar anlatılmalı, fert ve devlet plânında bu iş ele alınmalı, özellikle de gençlerin şuurlandırılması devletin siyaseti hâline gelmelidir.

Netice

Uyuşturucu, milletleri yok eden, gençlerin beyinlerini uyuşturan, toplumda huzursuzluk ve kargaşa ortamının çıkmasına sebep olan son derece tehlikeli bir maddedir. Geleceğimizin güven altına alınmasında, özellikle büyük şehirlerde meydana gelen düşündürücü ve son derece korkunç hâdiselerin artmamasında, uyuşturucuyla mücadelenin önemli bir payı vardır. Bu mücadelenin sadece belli bir teşkilât tarafından yürütülmesi de yeterli değildir. Topyekun millet olarak her fert ve müessese, kendi imkânlarıyla bununla mücadele etmeli ve yukarıda kısaca korunma çarelerini ele alırken üzerinde durduğumuz hususlar göz ardı edilmemelidir.

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla


Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..