İslam’a göre “melek, cin ve şeytan” hangi özelliklere sahiptir

islamda Melek,cin,ve şeytan hangi özelliklere sahiptir?Şeytasn melek ve cinlerin yaratılış sebebi.Ayetler ışığında cin,şeytan ve melekler

Melekler,cinler ve Şeytanlar da Allahın yarattığı varlıklardandır.Melekler Allahın nurundan yaratıldığı halde cinler ve şeytanlar ateşten yaratılmıştır.Bu varlıklar beş duyu ile idrak edilemese bile bunların var olduğuna inanmak imanın esaslarındandır.

Sınırlarını bilmediğimiz muhteşem bir âlemde yaşıyoruz. Üzerinde doğup büyüdüğümüz ve hayatımızı devam ettirdiğimiz dünyamız, güneş sistemine bağlı gezegenlerden biri. Güneş, Samanyolu Galaksisi’nde bulunan ve sayıları iki yüz milyar kadar olduğu sanılan yıldızlardan sadece bir tanesi. Samanyolu Galaksisi’nde bir seyahat yapmak istesek, onu bir baştan bir başa kat etmek için yüz bin ışık yılı gerekiyor. Yani saniyede üç yüz bin km. yol almak şartıyla, bu kadar uzun bir sürede ancak öbür ucuna ulaşabiliriz. Bu hızla yol aldığımızda, bir saniyeden çok az bir zaman sonra aya ulaşılmakta, sekiz dakikada ise güneşe varılmakta…
Uzmanların tahminlerine göre, âlemde Samanyolu Galaksisi gibi en az yüz milyar galaksi bulunmakta…

İlim adamlarının tespitlerine göre, bu kadar geniş olan âlemde hayat sadece dünyada var. Ama bu başka yerlerde hayat yok anlamına gelmiyor. Çünkü insanoğlu şimdiye kadar hemen yanı başımızda bulunan aya kadar gidebildi. 1492 yılına kadar Amerika bilinmiyordu, ama bu “Amerika yok” anlamına da gelmiyordu.
Bilindiği gibi, mesken sakinleri içindir. Mesken varsa, orda yaşayanlar da vardır. Kulübelerde yaşayanlar varsa, elbette ilerde görülen saraylarda da yaşayanlar olacaktır. Benzeri bir yaklaşımla, uzayın hemen her tarafında hayat olduğunu söyleyebiliriz. Ayda yapılan araştırmalarda bir hayat izine rast­lan­maması, orada hayatın olmadığını göstermez. Zira “görülmemek olmamaya delil olamaz.” Varlık, gözle görülenlerden ibaret değildir.
Bir zamanlar “görmediğime inanmam” felsefesi vardı. Bu ifade, Allah, melek, cin ve şeytan gibi dinin haber verdiği gay­bi şeyleri inkâr için kullanılırdı. Pek çok insan, dinin değerlerini inkâr ederken bu felsefeye dayanırdı. Ama gelişen ilim ve fen, bu görüşün ne kadar cılız ve temelsiz olduğunu gös­terdi. Başta insanın kendi mahiyetinde olmak üzere, etrafımız görülmeyen şeylerle dopdolu. Mesela, aklımız, hayalimiz, duygularımız görülmüyor. Ne sevgi ne de nefret elle tutulan, gözle görülen şeylerden değil. Ama bunların inkârı da mümkün değil.

Öte yandan, her taraf X ışınları, ultra viyola ışınları, radyo ve televizyon dalgaları ile dolu. Hatta ilim adamlarının tespitine göre, göremediklerimiz görebildiklerimizden çok çok faz­la, kâinatı adeta bir anahtar deliğinden seyretmekteyiz.

İşte, şeytan, gözle görmediğimiz varlıklardandır.

Varlık mertebeleri
Varlık mertebeleri başlıca üçe ayrılır:
1-Vacibu’l- vücut. (Varlığı kendinden ve zorunlu olan.)
2-Mümkini’l-vücut. (Varlığı, başkasının varlığına bağlı olan.)
3-Mümteniü’l-vücut. (Varlığı imkânsız olan. Mesela, Allah’ın ortağı olması imkânsızdır.)

Vücudu vacip, yani zorunlu olan ancak Allah’tır.
Mümkin, “varlığı ve yokluğu eşit olan” demektir. Allah’ın yarattığı her varlık imkân dairesinde bir varlığa sahiptir. Yani, bunlar yaratılmayabilirdi de. Yaratılmış olmaları, varlığı zorunlu olan Allah’ı göstermektedir. Bunları başlıca iki grupta ele alabiliriz:
1- Ruhaniler
2- Cismaniler

Melekler, cinler ve şeytanlar ruhaniler sınıfına girer. Bunların her birinin de kendi aralarında kategorileri vardır. Elbette bir damlaya görevli olan melekle güneşe görevli olan melek aynı değildir.

Cismaniler ise cansızlar, bitkiler, hayvanlar ve insan şeklin­de sıralanır. İnsanların da kendi aralarında çok farklı grupları vardır.

Yaratılış ve İlahî İrade

Bu uçsuz bucaksız varlık âlemi bir zamanlar yok idi. Her şey yokluk karanlıklarındaydı. Yüce Allah âlemi yaratmayı murat etti, gördüğümüz ve göremediğimiz âlemleri yarattı.

Kur’an-ı Kerim, her şeyin “kün emriyle” yani Allahu Tea­la’nın “ol” emriyle yaratıldığını anlatır:
“Allah, gökleri ve yeri hiçbir örneği olmadan yaratandır. O, bir şeyin olmasını isteyince ona sadece ‘ol’ der, o da oluverir.” (Bakara Suresi, 117)

“Ol” emriyle eşyaya vücut verilmesi, yoktan yaratılan insan için anlaşılması çok da kolay bir mesele değildir. Ama bazı örneklerle konuyu bir derece anlayabiliriz. Şöyle ki:

Mesela bir ressam, eline fırçayı alır, tuval üzerinde sanatını icra eder. Sanatında ne derece usta ise, o kadar kolay ve güzel yapar. Adeta elini işe dokundurur dokundurmaz sanatını icra eder, rengârenk resimler vücut bulur. Temsilde hata olmasın, Allah da kudret fırçasıyla mekân üzerinde daima yeni şeyler yaratmaktadır, hem de gayet kolay ve sanatlı bir şekilde…

İnsan, bilgisayarda sanal ortamda da resimler yapabilmekte. Günün birinde bu insan, düşündüğü şeyleri bilgisayar ekranına yansıtabilirse Allah’ın yoktan yaratmasını daha kolay anlayabilecektir. Zaten teknolojik gelişmeler oraya doğru ilerlemektedir. Bir zamanlar televizyonlar elle açılırken şimdi uzaktan kumanda ile idare edilebilmektedir. Bunun bir ileri merhalesi, zihinden geçen düşünce ile idare edebilmektir.

Her şey yaratılmadan önce Allah’ın ilminde var idi. Bilgisayarda yazmış olduğumuz bir yazıyı yazıcıdan çıkarmak, bir tuşa basmakla kolayca gerçekleştiği gibi, Allah’ın eşyaya vücut vermesi o derece kolay olmaktadır. İşte “Ol” emri, bu kolaylığın bir ifadesidir.

O, kader proğramıyla her şeyi belirledi ve tanzim etti. Mesela, güneşi bir lamba yaptı, yeryüzünü en antika sanatlarla süsledi. Bitkilerle, hayvanlarla şenlendirdi. İnsanı yarattı, ona akıl verdi, sorumlu tuttu. İmtihan edilmesi için, onun mahiyetine günahlara meyilli bir nefis yerleştirdi. Bu nefsi tahrik eden, günahlara kışkırtan şeytanı insana musallat kıldı, böylece Hz. Âdem’den başlamak üzere çetin bir imtihan süreci başladı.

Temiz ve Habis Ruhlar

Gözle gördüğümüz insan, hayvan gibi varlıklar yanında, gözle görmediğimiz melek, cin gibi ruhani varlıklar vardır. Bunların bir kısmı tayyiptir, bir kısmı da habis. Melekler temiz ruhlar grubunda, şeytanlar ise habis ruhlar grubunda yer alır. İnsanların da ruhani yönü olduğundan bir kısmı tayyip, bir kısmı habistir. Ama bu, onların yaptıkları amellere terettüp eden bir neticedir, yoksa başlangıçta bir kısım insanlara habislik sıfatı verilmiş değildir.

Bu ruhlar gece ve gündüz kadar birbirlerinden faklıdır. Pislikten zevk alan bazı böcekler olduğu gibi, gülden hoşlanan ve onun üzerinde tatlı terennümlerde bulunan bülbüller de vardır. Benzeri bir durum ruhlar için söz konusudur.

Temiz ruhlar temiz işlere meyleder, habis ruhlar kirli işlerden hoşlanır. Mesela, temiz ruhlar adaletin tecellisinden lezzet alırken, habis ruhlar zulümden hoşlanırlar. Temiz ruhlar ışığı severken, habis ruhlar karanlığa ve karanlık işlere bayılırlar. Temiz ruhlar helal dairesinde kalmak ister, habis ruhlar haram dairesinde ömürlerini geçirirler.

Şeytanın Yaratılış Hikmeti

Pek çok insan şeytanın yaratılış hikmetini anlamada zorlanır. “Allah kullarına merhametlidir, neden şeytanı insanlara musallat kılmış? Bu, ilahi hikmet ve rahmete nasıl uygun düşer?” diye kendi kendine sorular sorar. Bu soruların cevabını şu ayette bulabiliriz:
“Yemin ederim ki, İblis onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı. İçlerinde müminlerden bir grup dışında hepsi ona uydular.
Hâlbuki İblis’in onlar üzerinde hiçbir yaptırım gücü yoktu. Fakat biz ahirete imanı olanı belli etmek, ondan şüphe içinde bulunandan ayırmak için böyle yaptık. Öyle ya, Rabb’in her şeyi gözetleyendir.” (Sebe Suresi, 20-21)
Ayetten anlıyoruz ki, şeytanın yaratılış hikmeti insanların imtihan edilmesidir. Şeytanın musallat kılınmasıyla insanların dereceleri ortaya çıkacak, inanan- inanmayan belli olacaktır. Meleklere şeytan musallat olmadığından onlardan inkârcı çıkmaz, ama imtihana tabi olmadıklarından kendileri için dereceler de söz konusu değildir, makamları sabittir. İnsanlık âleminde ise daima inişler çıkışlar yaşanmakta, bir kısmı “âlay-ı illiyyin” denilen en ileri makamlara yükselirken, bir kısmı da “esfel-i safilin” denilen en aşağılara düşebil­mektedir.
Yüce Allah -tabir caizse- insanlık âleminde renklilik murat etmiştir. Şayet şeytan olmasa insanlar da melekler gibi olur, aralarında derece farkları ortaya çıkmazdı. Ama şeytanın vesvesesiyle bir kısım insanlar onlara tabi olurken, bir kısmı da onları dinlemeyip, derece kat etmektedir. Bunun sonucu olarak insanlık âleminin medar-ı iftiharları olan peygamberler, veliler, âlimler gibi kaliteli insanlar ortaya çıkmışlardır.
Gerçi bu çetin imtihanın neticesinde pek çok insan cehenneme gider, ama bu imtihanda başarılı olanların kıymet ve değeri de çok yüksektir. Elimizde bulunan yüz yumurtayı kuluçka altına koymazsak sadece yüz yumurtamız olur. Ama bunları ku­luçkaya koyduğumuzda, sözgelimi sekseni bozulsa bile yirmi tanesi kuş haline geleceğinden, böyle bir sonucu güzel gösterir. “Aman yumurtalar bozulmasın” dersek böyle güzel sonuçları göremeyiz.
Cenab-ı Hak şöyle bildirir:
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı.” (Mülk Suresi, 2)
“Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya Suresi, 35)
Üstteki ayet mealinde geçen “imtihan” kelimesi, ayetin met­ninde “fitne” olarak geçer. “Fitne” kelimesi altın, gümüş gi­bi kıymetli madenleri ateşte eritip posasından ayırmak işlemini ifade eder. Altın ateşe bırakıldığında halis mi, karışık mı olduğu ortaya çıkar. Onun gibi, insanların birbirinden ayrıl­ması için açılan bu imtihan meydanının ateşi, şeytandır. Şeytanların insanlara musallat olmasıyla, insanların derecele­ri tezahür eder. Bir tarafta nebiler, sıddıklar, şehitler, sa­lih­ler gibi insanlar temayüz edip ayrılırken, diğer tarafta kâfirler, hainler, zalimler, facirler gibi posalar ortaya çıkar.

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla


Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..