Nuh tufanı ve Aşure...

Hz.Nuh Peygamber ve aşure ilişkisi..Aşure nasıl yapıldı?Hz.Nuh ve Aşure ..Nuh tufanı ve Aşure..


Aşure gününde cereyan ettiği rivayet edilen pek çok
Hz. Âdem ve Hz. İdris'ten sonra insanlarda hakikatten sapmalar başgösterince Cenâb-ı Hakk bunlar üzerine Hz. Nuh'u peygamber olarak göndermişti. Hz. Nuh insanlara tevhid inancını anlatıyor, onları hak yola davet ediyor ve putlara tapmaktan menediyordu.
Halbuki onlar Hz. Nuh'un tebliğ ve dâvetindeki inceliği, güzelliği keşfedecek ruh yüceliğinden mahrum idiler. Kur'ân-ı Kerim'de buyurulduğuna göre "Zâlimdiler, azgındılar, fâsıktılar, kötüydüler, kalp gözleri kapalıydı, vicdansızdılar, doğru yoldan çıkmışlardı, günahlara dalmışlardı..."
Hz. Nuh işte, böylesine azgın bir millet üzerine peygamber olarak görevlendirilmiş bulunuyordu. Kur'ân-ı Kerim'in beyânına göre onları: "Allah'a ibâdete ve O'ndan başkasını ilâh tanımamaya" çağırdı. Onlara: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş, güvenilir bir peygamberim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin... Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabb'ına aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin... Ben sizin için apaçık uyarıcıyım. Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Doğrusu ben, hakkınızda, can yakıcı bir günün azabından korkuyorum" (Şuarâ, 26/106-110; Hud, 11/25-26). dedi.
Azgınların Cevabı
İnkarcılıkta o milletin ileri gelen azgınları, Hz. Nuh'un kutsal çağrısı ile alay ettiler: "Sen de bizim gibi bir insansın... Hem baksana! Bizim içimizden sana ilk inananlar ayak takımıdır... Ayak takımı dışında sana kimsenin inandığını görmüyoruz... Bizden üstün bir yanınız yok... " dediler. Hz. Nuh'u ve çağrısına uyarak iman edip Allah'ın sevgili kulları arasına yükselen kimsesiz, yoksul kişileri hor gördüler, onlarla aynı çatı altında bir arada bulunamayacaklarını söylediler, büyüklendiler... Onlar, üstünlüğün parada, malda, mülkte değil yüksek insanlık ideâllerine sahip çıkmada, tevhidde, güzel ahlâk sahibi olmada ve topluma yararlı işler yapmada olduğunu kabul etmiyorlardı.
Halbuki onların ayak takımı diyerek küçük gördüğü kişiler, Hak Teâlâ katında onlardan kat kat faziletli kimselerdi. Dolayısıyle Hz. Nuh, Milletinin azgınları istedi diye bu saygıdeğer yoksulları yanından uzaklaştıramazdı, onlara sırt çeviremezdi. Ancak, azgınları Hakk yola davetten de vazgeçmedi, bu yolda tahammül ve sabır gösterdi. Ne yazık ki, hiç de takdir görmüyordu, üstelik O, maddi bir karşılık da istemiyordu... Yeter ki Allah'a iman etsinler. Ama nerde? iman etmek şöyle dursun O'na: Deli" demeye kadar azıttılar ve O'nun davranışlarını kontrol altında tutmaya, göz hapsine almaya karar verdiler. Hz. Nuh, davasından yine de vazgeçmeyince bu sefer ölümle tehdit ettiler... Her şeye rağmen tahammül ve sabır gösteren Nuh Aleyhisselâm vargücü ile tevhid ve iman bayrağını dalgalandırıyordu. Ama Hakk yolu gören göz, gerçeği duyan kulak, Hakk'ı zikreden kalp, doğruyu savunan yürek azdı... Nihayet Hz. Nuh, Allah'a yalvarıp yakardı: "Rabbım! Milletim beni yalanladı, benimle onların arasında Sen hüküm ver Beni ve beraberimdeki insanları kurtar" (Şuarâ, 26/117-118).
Hakk Teâlâ, peygamberinin duasını kabul buyurdu ve ona evvela bir gemi yapmasını vahyetti. Böylece inananlar, Hz. Nuh'un denetiminde gemi yapımına başladılar. Gemi yapımı ilerledikçe sapık ve azgınlar Hz. Nuh ve ona bağlı mü'minlerle alay ediyorlardı... Hz. Nuh ise, birgün alay etme sırasının kendilerine geleceğini, o zaman azgınların, aşağılatıcı bir azabın içinde boğulup yok olacaklarını hatırlatıyordu... Fakat kâfirlerde hâlâ uyanış emaresi yoktu. Onlar : "Haydi bakalım, çok konuşup durduğun azap gelsin de görelim " diye alay etmeye devam ediyorlardı.
Tufan başlıyor
Cenâb-ı Hakk'ın emri üzere her cinsten birer çift ile mü'minler, kendileri gibi inançlı aile fertleriyle gemiye bindiler. Adeta gök kapılan açıldı, sular boşalmaya başladı. Yeryüzünden de kaynaklar fışkırdı. Her iki su kaynağı karışıp birleşti. Hz. Nuh'un oğullarından biri de inanmayanlar arasındaydı. Babası onu son defa uyarmıştı... Fakat o böyle bir felâket gelse bile dağların tepelerine tırmanarak kurtulabileceğini sanıyor, bir türlü imân etmeye yanaşmıyordu. Müminler, geminin içinde emniyette iken; Hz. Nuh'un inanmayan oğlu da dahil olmak üzere sapıklar, münkirler birer birer boğuldular; alay ettikleri azap, onları enselerinden tutup ölüm deryasına atıverdi.
Hz. Nuh, gemi sakinlerinin bereketli, sakin bir yere indirilmesi için dua etmişti, duası kabul edildi. Zira o, duası kabul edilenlerdendi. Cenâb-ı Hakk emir verdi: "Ey arz, suyunu yut! Ve ey gök, yağmuru tut!" (Hud, 11/44) Bu emir üzerine göğün gürlemesi, yerin fışkırması kesildi, gemi Cudi dağı üzerine oturdu.
Meşhur müfessirlerimizden Elmalılı Hamdi Yazır'ın verdiği bilgiye göre "Cudi bir dağ olup Musul, el-Cezire, Şam veya Diyarbakır taraflarında olduğu söylenir... Birde Cudi adının bütün dağlara verilen bir cins isim olduğu belirtilmiştir,." Şu anda Ağrı Dağı silsilesinde Cudi isimli bir tepe vardır.


Aşure Tatlısı
Rivayete göre îman edenler sel felâketinden, tufandan kurtulduklarında azıklarını açtılar; buğday, nohud, fasulye vs. yiyecek maddelerinden karıştırarak pişirdiler... Pişirilen aş öyle bereketlenmişti ki, herkes doymuştu.
Aradan nice bin yıllar geçmiş olmasına rağmen îman edenlerin kurtuluş günü, zaman içinde aşure denilen bir tatlı yapılarak anılır ve yaşatılır oldu. Özellikle Müslüman milletimizin örf ve âdetleri arasında aşure tatlısı yaparak eşe, dosta, konu-komşuya ikram etme hususu vazgeçilmeyecek ölçüde yerleşmiştir. Her yıl 10 Muharrem'den başlayarak bir ay süre içinde köylüsü ile, kentlisi ile müslüman aileler aşure sofralarında bir araya gelerek Hz. Nuh'a inananların kurtuluşunu ve sapıkların acıklı akıbetini hatırlarlar; bundan, kendilerine ders ve ibret çıkarırlar.
Pek çok geleneklerimiz vardır ki, yediden yetmişe bütün millet fertlerini birleştirir, kaynaştırır, dayanışmaya, işbirliğine vesile olur. Aşure geleneğimiz de bir tatlı ikramı gibi görünmekle beraber, sembolize ettiği mânevi hâdise ve meydana getirdiği kardeşlik atmosferi bakımından mühimdir.
Görüldüğü gibi Muharrem ayında, tarihte çok önemli hâdiseler cereyan etmiştir. Biz bunlardan birini naklettik. Muharrem ayında cereyan ettiği rivayet edilen başka çok mühim hâdiseler de vardır. Meselâ: Hz. İbrahim'in atıldığı ateşten kurtulması, Hz. Eyyub'un yakalandığı ağır hastalıktan kurtulması, Hz. Musa'nın kavmiyle beraber Kızıl Deniz'i geçmesi de bu ayda olmuştur.
Dolayısıyle bu ayda bu ibretli hâdiseleri hatırlayarak, İmanları tazelemek, ibâdetlere daha sıkı yönelmek, daha çok iyilik yapmak gerekir

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla


Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..