Peygamber (s.a.v.)Efendimizin nuru.....ve yaratılışı.....

Peygamber Efendimizin nübüvvet nuru..Hz Ademden Peygamber S.a.v.Efendimize intikal eden Peygamberlik nur...Peygamberimizin nuru nasıl yaratıldı?..Peygamberimizin nuru nereden yaratıldı?


Allah’ü Teâlâ Peygamberimizin nurunu Ahzap suresinde şöyle anlatmıştır. hakkında şöyle buyurdu:



"Ey Peygamber! Seni (ümmetinden tasdik edip etmeyenler üzerine) bir şahid, (iman edenlere Cenneti) bir müjdeleyici, (kafirlere Cehennemle) bir korkutucu gönderdik. Hem Allah’ın dinine ve Ona ibadete Onun izniyle bir davetçi, hem de nur saçan bir kandil olarak". (Ahzab-45-46) Cehalet ve sapıklık karanlıklarında onunla aydınlanılır.


Hazreti Allah C.C. bu ayette Aleyhisselâm Efendimizi kandile benzetti. Nasıl ki bir kandilden bin kandil yakılır ve onun ziyası noksanlaşmazsa, Peygamberimizin nuru da bunun gibidir. Allah’ü Teâlâ her şeyi Onun nurundan yaratmıştır. Ama nurundan hiç bir şey eksilmemiştir.



Hadis-i Şerif: Allah’ın ilk yarattığı şey benim nurumdur.



O nur gözlerin nurudur.

O nur her şeyden öncedir.



Haberde geldi ki:

Melik-i Cebbâr olan Mevlâmız hayırlıların efendisi Peygamberimizin nurunu yaratacağı zaman kendi aziz ruhundan bir parça aldı, ona hitap etmek ile şereflendirdi ve şöyle buyurdu:

-“Ey nur, kulum Muhammed ol!”

Nur bu sözü dinledi ve itaat etti, en güzel bir şekilde telbiye etti. (Lebbeyk). Onun nurundan bir direk oluştu ve tespih ile meşgul oldu. Bu hadise insan ve cin, zamanlar ve mekânlar yaratılmazdan önce idi.



Hazreti Ali Radıyallâhü Anh’dan:

Allah’ü Teâlâ mahlukatı yaratmazdan altı yüz yirmi dört bin sene evvel habibinin nurunu yarattı. Sonra on iki perde icat etti ve habibinin nuruna bu on iki perdenin hepsinde uzun müddet durmasını emretti. O nur her birinde Allah’ı tespih etti. Efendimizin nuru bu tabakalarda durma vazifesini tamamladığında Hazreti Allah kendisine on denizde seyir etmesi emrini verdi. Gaffâr olan Allah’ın izniyle bu denizlerde marifet cevherlerine dalıp bolca istifade etti. Her denizde Allah’ın dilediği kadar tespih ediyordu. Efendimizin nuru bütün bu mertebeleri elde ettikten sonra Cenabı Hak kendisine bu denizlerden yüz yirmi dört bin damla almasını emretti. O da aldı. Enbiyây-ı Mürselin’in nurları bu damlalardan oluştu. (6)



Efendim, sen bahâ nurunun denizisin,

Enbiyâ senin feyzinin sızıntılarıdır.

Sen her iyilik ve ihsanın temelisin,

Takvâ sahipleri senin vasıtanla meramına ulaştı.



Daha sonra Hazreti Allah Efendimizin nuruna bütün alemleri dolaşmasını ve oralarda kendi zikri ile meşgul olmasını emretti. Peygamberimizin nuru şöyle zikrediyordu:



Kendisine cehalet arız olmayan âlimi tesbih ederim.

Kendisine cimrilik arız olmayan cömerdi tesbih ederim.



Sonra Hak Teâlâ Habibi’nin nurundan parlak bir mücevher yarattı. Onu yardı ve iki parçaya ayırdı. Birine heybet, diğerine de şefkat nazarıyla baktı. Heybet nazarı ile baktığı parçadan akarsular, denizler ve nehirler yaratıldı. İşte bu (heybet nazarı ile bakılmış olması), bunlardaki istikrarlı olmayışın sırrıdır. Şefkat nazarı ile müşerref olan parçadan ise dört şey; Arş, Kürsî, Levh ve Kalem yaratıldı.



Kalemin yaratılmasından sonra Hazreti Allah kendisine heybet nazarı ile baktı ve o da ikiye ayrıldı. Cenab-ı Hak kaleme yazmasını emretti. Kalem:

-“Ne yazayım?” diye sordu. Allah’ü Teâlâ:

-“Şu kavlimi yaz,” buyurdu.

-“Benden başka ilâh yoktur. Mülkümde benim ortağım da yoktur. Muhammed benim kulum ve Rasülüm’dür.



Kalem bu hitap ile müşerref olunca Cenab-ı Hakk’ın tevhidinin lezzetine hayran kaldı ve şöyle dedi:

-“İlâhi, sen Allah’sın, senden başka ilâh yok. Tek sen varsın. Senin şerîkin de yok. Ancak, ismini zatının ismi ile beraber zikrettiğin Muhammed kimdir?” Allah C.C. şöyle buyurdu:

-“Ey Kalem, İzzetim ve Celâlim hakkı için, Muhammed olmasa idi Arş’ı, Sema’yı, Arz’ı, Cennet ve Cehennemi, gece ve gündüzü yaratmazdım. Mahlukatı da ancak Muhammed’e ikram olsun diye yarattım.”

Kalem, Muhammed Aleyhisselâm ile ilgili bu övgü dolu sözlerin tadından uzun süre şaşkınlık içinde kaldı. Sonra da:

-“Selâm senin üzerine olsun Ey Muhammed,” demesi kendisine ilhâm edildi ve o da öyle dedi. Allah’ü Teâlâ bu selâma Habib’i tarafından şöyle cevap verdi:

-“Selâm, rahmetim ve bereketim senin üzerine olsun ey Kalem.”

İşte bu esrar (lı sebep)tendir ki selâm vermek sünnet, almak ise vacib oldu.

Sonra Hazreti Allah Kaleme, kıyamete kadar meydana gelecek hâdiseleri Levh-i Mahfuz’a yazmasını emretti. (7)



Daha sonra Allah’ü Teâlâ Cenneti yarattı ve onu dört şey ile süsledi:

1-Ta’zim,

2-Halâvet (tat, zevk),

3-Sehâ (cömertlik),

4-Emânet (emin, korkusuz olmak). (8)



Sonra Ay’ı yarattı ve gecenin karanlıklarını onunla kaldırdı. Sonra Güneş’i yarattı ve gündüzü onunla aydınlattı. Gündüzü de maişet kazanmaya sebep kıldı.

Melekleri yarattı ve onlara Habibi’nin nuruna salavat ile emretti. Kullarının faydalanmaları için de Semavat, Arz ve yıldızları yarattı.



Haberde şöyle geldi:

Sonra Allah C.C. yeryüzünde bir halife yaratmak istedi. Azrail Aleyhisselâma “yeryüzünün her bir tarafından bir miktar toprak almasını” emretti. Azrail Aleyhisselâm indi ve yeryüzünün her bir köşesinden toprak parçası aldı. Sonra onu çamur ve hamur haline getirdi ve Adem Aleyhisselâma “meleklerden bir topluluk ile yeryüzüne inmesini ve Arz’ın kalbi ve vâsıliyn’in gözlerinin sürmesi olan beyaz toprak almasını” emretti. Cebrail Aleyhisselâm da Seyyid ül Mürselin Efendimiz’in mübarek kabri (olacak) olan mukaddes toprağa indi. Oradan bir parça beyaz toprak aldı. Onu Naîym Cenneti’ndeki Ayn-ı Tesnîm’e (Cennetteki ırmaklardan birinin adı) götürdü. Oranın suyu ile bu toprağı çamur yaptılar. Parlak bir yıldız gibi oldu. Cennetin bütün nehirlerinde onu yıkadılar.



Sonra Cebrail Aleyhisselâm Muhammed Aleyhisselâm’ın nuru için olan bu maddeyi aldı. Onunla beraber Semavat, Arz ve deniz-okyanusları gezdi. Şerefini mahlukata bildirdi. (9) Adem Aleyhisselâm yaratılmadan bin sene evvel mahlûkat Efendimiz Aleyhisselâm’ın kadrini anlamış oldular.



Sonra Allah’ü Teâlâ parlak bir yıldız gibi olan bu mukaddes maddeyi Hazreti Adem’in çamuruna katmalarını emretti. Onlar da kattılar. Uzun zaman böylece kaldı. Sonra insan cesedinin sureti yaratıldı ve Nebi Aleyhisselâm’ın Hicaz toprağından alınan bu nuru Adem’in yüce sulbüne konuldu. Seyyid-ûl enâm’ın nuru sebebi ile melekler bu yüce varlığa secde ettiler. (10)

Melekler kendisinin arkasında saf oldular. Hazreti Adem de meleklerin kendi önünde olması için bu nuru alnına koymasını Rabb’inden istedi. Nur alnına nakledildi. Sonra Rabb’inden bu nuru kendisinin de görebileceği bir uzvuna nakletmesini istedi. Tespih parmağına konuldu. Cennette olduğu sürece o nuru gözlerine sürerdi.

Zillet evi (olan dünyaya) intikal ettiğinde bu nur da sulbüne iade edildi.



Denildi ki:

Adem Aleyhisselâm, kendisinden zelle sadır olduğu zaman yüz yıl gece-gündüz ağladı. Öyle ki akan gözyaşlarından nehir oldu. Bakliyat ve ağaçlar bitti. Sonra bir gün başını Arşa doğru kaldırdı. Bir de ne görsün orada;

“ Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasülüllah” yazılı. Bunun üzerine şöyle yalvardı:

-“Allah’ım, Muhammed hakkı için hatamı affet ve tevbemi kabul buyur.”

Bunun üzerine Hazreti Allah tevbesini kabul etti.







Haberde şöyle geldi:

Allah ü Teâlâ Hazreti Adem’e şöyle vahyetti:

-Sen tevbenin kabulünde Habibim Muhammed’i vesile kıldın. İzzetim ve Celâlim hakkı için, eğer hata eden müminlerin tamamının affına vesile kılmış olsaydın, Habibim Muhammed hürmetine elbette affederdim.



Ey evlatların ve babaların en hayırlısı

Ve ey korku ve zararları def eden hayırlı şefaatçi:

Mevlâ her kerameti sana tahsis etti

Ve sen Ebul beşer (Adem’e) şefaatçi oldun.

Ey Nebilerin hayırlısı, bana da şefaat et,

Zira bana, horluk ve zilletin zararı dokundu.



Rivayet:

Peygamberimiz A.S.’ın nuru Mekke’de Hazreti Adem’in, gemide Hazreti Nuh’un, ateşin içinde iken Hazreti İbrahim’in sulbüne intikal etti. Böylece, secde eden sulplerden temiz rahimlere geçmek suretiyle ana babasından bu alemi şereflendirinceye kadar intikal etti.



NUR BABASINA İNTİKAL ETTİ



Vâkıdî’den:

Hac mevsiminde Habib S.A.V.’in telbiyesi İlyas bin Mudır’ın sulbünden işitirdi. Bu nur, dedesi Abdül Muttalib’in alnında daha çok parıldar oldu. Sonra babası Abdullah-i Zebih’in alnında zâhir oldu. Ne zaman ki Celil olan Rabbimiz ervâh semâsından vücut âlemine onun zâtının güneşinin doğmasını murâd etti. Abdülmuttalib oğlu Abdullah’ın kalbine nikâh sevgisini ilkâ etti. Annesine:

-“Güzellik ve Cemâl sâhibi, ölçü ve görüş sahibi bir kız ile evlendirmeni arzu ediyorum. Nesebi âli, soyu yüce olsun.” dedi. Annesi:

-“Baş üstüne, arzunu derhal yerine getiririm.” dedi ve Kureyş Kabilelerini araştırmaya başladı. Hasep, nesep ve cemâl-güzellik sahibi kız bulunan hiç bir ev bırakmadı. Vehb’in kızı Amine’nin dışında hiç birisini beğenmedi. Oğluna geldi ve durumu haber verdi. Görüşler ve sözler Amine üzerine ittifak etti. Amine, ana babasından Abdülmuttalib oğlu Abdullah için istenildi ve nişanlandı.



Saadet ve ikbal kendilerine yardım etti. 400 dirhem saf altın, 400 dirhem gümüş, yüz deve, yüz sığır ve yüz koyun mihr-i muaccel gönderdi. Düğün ihtiyaçlarını hazırladılar. Ziyafet kazanlarını kurdular. Tayin edilen günde toplanmaları için kabilelere elçiler gönderdiler. İnsanlar grup grup toplandı. Sürur ve sevinç ile iştirak etti. Düğün ve zifaf Recep ayının bir Cuma gecesi vuku buldu. O saatte vücut sedefinde yetim inci (Efendimiz Aleyhisselâm) kararlaşmış oldu. O gece, o mübarek nur Abdullah’ın alnından ayrıldı.



Rivayete göre Amine validemiz Peygamberimiz Aleyhisselâm’a hamile olunca Arap kadınları kendisine haset ettiler. Hatta yüz kadın üzüntüsünden öldü. (11)



Şair ne güzel söylemiş:



Gönüller sükûnet buldu, sevinçle yaşa ey ceset!

Bu nimet duracaktır ilel ebet.

Vücudu ruhu, bir olan zatın arzusudur,

O olmasaydı seven için varlık tamam olmazdı.

İsa, Adem ve bütün önderler (peygamberler),

Onlar birer gözdür, o ise gözlerin nuru.

Şeytan o nurun Adem’in yüzündeki parıltısını görseydi,

Adem’e evvela secde eden o olurdu.

Veya Nemrut onun cemalinin nurunu görseydi,

İnadı bırakır, Halil (İbrahim) ile birlikte Celil’e ibadet ederdi.

Lâkin Allah’ın cemali bu nuru örttü (de göremediler).

O nur ancak Samed olan Allah’ın lütfu ile görülebilir.





NURUN ANNESİNE İNTİKAL ETTİĞİ GECE



Rivayet edildi ki:

Amine validemiz Peygamber Efendimize hamile olduğu gece Semâ ve Arz’da şöyle nida edildi:

“Muhammed’in saklı nuru bu gece Amine’nin karnında karar buldu. İnsanlar için müjdeleyici ve korkutucu olarak çıkarılacaktır.”



Rıdvan’a (Cennet’in kapıcısı olan büyük melek), Muhammed Aleyhisselâm’ın mükevvenata gelişine bir ikram olarak bu gece Cennet kapılarını açması emredildi.



O gece bütün putlar yüz üstü düştüler.



İblis (Aleyhillâne) Ebu Kubeys dağından seslendi ve avanesi toplandı. Onlara şöyle dedi:

-“Yazıklar olsun size ey şeytanlar; bu gece annesi, Muhammed’e hamile oldu.” (12)



Bu gece, Kureyş’in bütün hayvanları konuştu ve şöyle dedi:

-Annesi, Muhammed’e hamile oldu, Kabe’nin Rabbine yemin olsun ki o, dünyanın nuru ve dünyadakilerin kandilidir.



Rivayet edildiğine göre, yine bu gece Kisra’nın (o devrin en büyük devleti) sarayındaki sütunlar, burçlar çöktü. Sâva gölü kurudu. Meliklerin saraylarının direkleri sallandı.

Bu şerefli hâmileliğin her ayında Semâ ve Arz’da nidâ edilir ve şöyle denilirdi:

-“Mustafa’yı Emin’in (gelişinin) yaklaşmasını müjdeleyin.”



Rasülüllah Efendimizin annesi Âmine validemiz diyor ki:

-“Hamileliğimin altı ayı geçtiği zaman gaibten bir ses işittim, şöyle diyordu:

-“Ey Âmine, emin bulunan çocuğun doğumuna hazır ol.”



Denildi ki:

Hazreti Âmine’ye rüyada bir kimse geldi. Ayağı ile ona dürttü ve alemlerin efendisine hamile olduğunu haber verdi.



Kısaca Efendimiz Aleyhisselâm’ın annesi Âmine validemiz, hâmileliği müddetince onun kadr’ü kıymetine delâlet eden kerametler, apaçık deliller, hârikulâde hadiseler gördü. Onun mübarek vücudu bu nur ile doğdu

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla


Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..