Peygamberimizin (s.a.v.) sabrı ve ondan alacağımız güzel örnekler

Hz.muhammedin (s.a.v.) sabrı ve bizlere örnek olan hayatı.Peygamberimizin örnek şahsiyeti

"Sabır imanın yarısıdır"buyuran Rasulullah (s.a.s.)Efendimiz'in mübarek şahsiyeti, hayatının bütün yönleriyle bizlere bir örnektir.Pygamberimiz bütün insanlara rahmet olarak gönderilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c.)'ın şu ayetinde belirttiği gibi: "Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiya, 21/107) O, akide, ibadet, iktisat, sosyal düzen, ahlak ve siyaset gibi insan hayatının bütün yönleri için gerekli olan kanun ve nizamları getirmiştir. O, müsteşar, hakim, eğitici, abid, zahit, sabredici ve merhametli gibi hayatın bütün yönlerini kapsayan sıfatlarla yoğrulmuştu. Bu nedenle insanlar içerisinde hatta peygamberler arasında biricik imtiyaz sahibidir. Çünkü Cenabı Allah'ın Muhammed (s.a.s.)'e indirdiği İslam nizamı, hayatın bütün yönlerini kapsayan bir nizamdır.
İnsan hayatı çok yönlüdür. İnsanların içinde baba, oğul, siyasetçi, iktisatçı, müsteşar, savaşçı, musibetzede, idareci, idare edilen, işçi, tüccar vs. vardır. Dünyada yaşayan her insan bazı yönlerden başkasına uyuyor ise bazı yönlerden de uymuyor. Bunun için Cenabı Allah, seviye, hal ve tutumları ayrı ayrı olan insanlara, her hususta Peygamber (s.a.s.)'i örnek almalarını emretmiştir. Peygamber (s.a.s.)'in şahsiyeti böyle çok yönlü olmasaydı her hususta herkese örnek olamazdı. Peygamberin hayatı beşer hayatının bütün yönlerini kapsadığından herkes için örnektir. Örneğin: Nazari olarak Peygamberin sabrını incelediğimizde insanın sabra muhtaç olduğu bütün halleri kapsadığını görürüz. Allah'ın Resulü yurdundan çıkarılmış. Çocukları, eşi, amcası, amca oğulları ölmüş. Savaşta mağlup olmuş, kendisiyle alay edilmiş, başına gelen musibetlerden ötürü düşmanları sevinmiş, insanlar içerisinde en sevdiği kimsenin ırzı töhmet altına alınmış, hastalanmış, yaralanmış, acıkmış ve susamıştır. Özetle insanların başına gelebilecek her türlü musibetin bir benzeri mutlaka peygamberin de başına gelmiş ve o onu sabır ve metanetle karşılamıştır.
Peygambere inanan kimse, onun yoluna uymakla mükelleftir. Tarih boyunca her asırda zengin, fakir, kumandan, tebaa, reis, alim ve abid gibi idrak, seviye ve ihtisas yönleri ayrı ayrı milyonlarca Müslüman küçük büyük her hususta Resulullah'ın ipine sımsıkı sarılıp ona ayak uydurmuşlardır. Öyle ki meşrepleri birbirine zıt olanların her biri, kendisinin tuttuğu yolun Allah'ın yolu olduğunu ispat etmeye çalışmışlardır. Bütün bunların sebebi, Peygamber (s.a.s.)'in çok yönlü hayatının insanlığın bütün durumlarını kapsamasıdır. Allah'ın Resulü bütün bu hallerde beşerin en güzel misali ve üstün biricik örneğidir. Çünkü her şeyde kemal ve olgunluk dönüp ona dayanır. İnsanın durumu ne olursa olsun Peygambere ittiba edip onun yolunu takip etmedikçe kemale ermesine imkan yoktur. Cenabı Allah Resulü'ne verdiği kemali hiçbir insana vermemiştir. Onun şahsında toplanan olgunluk ve kemalat, hiçbir insanda toplanmamıştır. Bütün bunlar bu insanın Allah'ın Resulü olduğuna birer alamettir. Tabii olarak bizim Resulullah'ın hayatının bütün yönlerini açıklayıp her birindeki kemalatı tümüyle anlatmamız mümkün değildir. Ancak biz burada Peygamber (s.a.s.)'in bazı yönlerini kısaca anlatmak istiyoruz.
İlk olarak değinmek istediğimiz konu Peygamberimizin üstün ahlakı:
İnsanların En Üstün Ahlaklısı
Çok yönlü olan Resulullah'ın şahsiyetinde en bariz alamet benzeri olmayan güzel ahlakıdır. Buna en güzel kanıt da Allah (c.c.)'ın şu ayetidir: "Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin." (Kalem, 68/4) Ayrıca bunu bize kendisi de anlatıyor: "Hiç şüphesiz ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." Dünyada bütün güzel ahlak ve ona dayanan bütün güzel tasarruflar bir insanda toplansa, Resulullah'ın güzel ahlakı bunlardan üstün olacağı gibi Resulullah'ın ahlaka dayanan hareket ve yaşayışında da güzellikten başka bir şey bulunamaz. Peygamberi tanıyan ashab onun tasarruf ve yaşayışından daha üstün bir tasarruf ve yaşayışın olmayacağını anlamışlardı.
Mekke'nin fethi için Allah'ın Resulü İslam mücahitleriyle beraber yola düşüyor. Mekke'de kendisine herkesten daha fazla eziyet verenlerden amcazadesi Haris ibnu Abdulmuttalib'in oğlu Ebu Süfyan ile halasının oğlu olan Ebu Umeyye'nin oğlu Abdullah'a rastladı. Fakat onlardan yüz çevirdi. Ali ibnu Ebi Talib amcası oğluna şu öğütte bulundu: "Ön taraftan kendisine doğru gel ve Yusuf'un kardeşlerinin kendisine söylediklerini söyle. "Allah'a yemin olsun; gerçekten Allah seni bize üstün kıldı. Biz ise kesinlikle hata edenlerdik" dediler." (Yusuf, 12/91) Peygamber vereceği cevaptan güzel bir cevap olmasını istemez." Süfyan da bunu yaptı. Peygamber (s.a.s.) de buna karşılık şöyle dedi: "Bugün sizin için ayıplama yoktur! Allah günahlarınızı bağışlasın O merhamet edenlerin en merhametlisidir."
Resulullah'ın güzel ahlakı onun yüce şahsiyetinin en bariz alametidir. Gerçekte, Kur'an ve sünneti ve Peygamberle ilgili sireti iyice kavramadıkça Resulullah'ın güzel ahlakını kavramak mümkün değildir. Validemiz Hz. Aişe'nin beyan ettiği gibi: "Onun ahlakı Kur'an'dan ibaretti."
Bu konuda temel olan ahlakın bir kısmını beyan edip ne geçmişte ve ne gelecekte hiçbir kimsenin yetişemediğe ve yetişemeyeceği bir zirveye ulaştığını ve o güzel ahlaka mazhar olduğunu vurgulamak istiyoruz. Onun ahlakından sabır, merhamet, hilm, cömertlik ve tevazuyu ele alacağız.
Sabrının Özellikleri
Biz Allah'ın Resulü'nün, tebliğ görevini yaparken birçok baskı, işkence, eziyet, açlık, çirkin söz ve birbirini izleyen hakaretlere maruz kaldığını biliyoruz. Mekke dönemini okuyup öğrenmeye çalışan herkes bunu daha iyi görecektir. Bütün bunlar insanın içini sızlatan, moralini bozan şeylerdir. Bununla beraber Allah'ın Resulü buna önem vermemiş, delilik, yalancılık ve sihirbazlık gibi töhmetlere karşı da sabretmiştir. Bugün biz Müslümanlar olarak hangimiz İslami davayı tebliğ ederken maruz kaldığımız baskılara karşı yeterince sabredebiliyoruz? Bilakis biz çok aceleci davranıyoruz ve gördüklerimiz karşısında tahammül ve sabrımız kalmıyor. Oysa Allah sabredenleri seviyor. Ancak bu, kişi karşılaştığı durumlar karşısında susmalı veya direnmemeli anlamına gelmemeli. Bilakis Müslüman karşılaştığı bütün durumlarda Resulullah'ı örnek almalı. Yani baskı ve işkenceler Müslümanı davasından yıldırmamalı. Bilakis onu davasına daha fazla bağlamalıdır.
Peygamber'in en güçlü ve kuvvetli kimselerin bile asabını bozan Uhud ve Hendek günlerindeki tutumu, savaşta gösterdiği metanetin bariz bir örneğidir. Uhud savaşında mağlup olduktan sonra Peygamber (s.a.s.) yerinde sebat ederek kalmıştır. Hendek günü de Müslümanlar ablukaya alındıkları ve nefesleri saydıran bir gün olduğu halde Peygamber en küçük bir ümitsizliğe bile düşmemiştir.
Peygamber sabrının denendiği bir başka alansa evlat, akraba ve ashabın ölümüdür.
Peygamber (s.a.s.) sabrının denendiği başka bir alan da hastalık, açlık ve fakirlik alanıdır. Burada da onu hiç kimsenin yetişemeyeceği sabrın en yüksek zirvesinde görmekteyiz.
Peygamber (s.a.s.)'in Merhameti
Savaşlara katılıp idarecilik yapan kimselerin kalpleri katılaşır, gözyaşları kurur. Bilhassa bu işlere devam eden kimselerin merhametli olması çok nadirdir. Fakat Allah'ın Resulü ve onun yolunu izleyenler asla böyle değillerdir. Onlarda kuvvet, cesaret ve sabır gibi sıfatları istediğin kadar bulursun. Ama onlar merhamet duygusunun sınırını da aşmazlar. Belki bu sıfatlar onlarda tam olduğu gibi, merhamet sıfatı da eksiksizdir.
Bazı durumlarda en merhametli insanlar bile merhamet duygularını yitirirler. Fakat Resulullah (s.a.s.) hiçbir zaman merhamet duygusunu yitirmemiştir. Kendisine her türlü eziyet ve baskı yapıldığı halde o, bunları yapanlar için şöyle dua ediyordu: "Allah'ım kavmimi bağışla çünkü onlar bilmezler."
Buhari ve Müslim şöyle rivayet etmişlerdir: "Peygamber dedi ki: "Uzatmak gayesiyle namaza giriyorum. Ama bir çocuğun ağlama sesini duyunca namazı kısa kesiyorum. Çünkü çocuğun annesinin şefkatini biliyorum."
Peygamber (s.a.s.)'in Hilmi
Allah'ın Resulü her güzel ahlakın kemaline sahip olduğu gibi hilmin de kemaline sahipti. Hakk'ın sınırı rencide edildiği zaman öfkelenirdi. Batılı yıkmadıkça öfkesi dinmezdi. Bazı hususlarda herkesten daha fazla halim davranırdı. Konuşma usulünü bilmeyen cahil veya yola gelmesi umulup da Peygamber'in şahsına kötülük yapan veya dışı içine uymayan kimseye karşı da son derece yumuşak davranırdı.
Ahmed ibnu Hanbel, Hz. Aişe (r. anha)'nın şöyle dediğini rivayet ediyor: "Peygamber hiçbir hizmetçiye, hiçbir kadına veya başka hiçbir şeye elini kaldırıp vurmadı. Ancak cihad etti. İki şey arasından birini tercihte muhayyer kaldığında, günah olmadığı taktirde mutlaka kolayını tercih eder onu daha fazla severdi. Ama günah olursa herkesten ziyade ondan sakınırdı. Allah'ın hakkına tecavüz etmedikçe kendi şahsı için bir şeyden ötürü intikam almazdı. Fakat Allah için intikam alırdı."
Peygamber (s.a.s.)'in ne kadar halim olduğunu anlatmak mümkün değildir. Böyle bir hilme sahip olmasaydı boynunu başkasına eğmekten hoşlanmayan ve burnunu kaldıran Arap milleti gibi bir milleti idare etmesi mümkün olmayacaktı. Cenabı Allah onun hakkında şöyle buyuruyor: "Allah'tan olan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Eğer katı kalpli, kaba birisi olsaydın muhakkak etrafından dağılırlardı. Onları affet, kendileri için bağış dile ve işlerde onlarla görüş alışverişinde bulun." (Ali İmran, 3/159)
Cömertliği
İslam'a göre cömertlik cennet yollarından bir yol olduğu gibi cimrilik de cehennem yollarından bir yoldur. Bunun için Peygamber (s.a.s.) ile cömertlik hususunda yarış yapılamaz. Cenabı Allah, ganimetlerin beşte birini onun emrine vermişti; yani ganimetlerin beşte birini kendisine ve akrabalarına ayırmıştı. Müslümanların elde ettikleri bu ganimetler de çoktu. Şayet mal biriktirmek isteseydi, en büyük zengin o olurdu. Sadece Huneyn ganimetleri 8 bin koyun ve keçi, 4800 deve 8 bin okka gümüş, 1200 köle ve cariyeydi. Sadece bunlara bakınca bile Peygambere ve akrabalarına ait olan beşte biri büyük bir yekun tutar. Şayet mal yığmak isteseydi Hayber, Beni Nadir ve Kurayza savaşlarından sonra istediği kadar servet biriktirebilirdi. Bu mallardan kendisine düşen hissenin ne kadar büyük bir yekun tuttuğu onu çalıştırmakla daha fazla yığma imkanı olduğu halde vefat ettiği zaman zırhının bir Yahudi'nin yanında rehin kaldığı dikkate alınırsa onun cömertlik derecesi de kolaylıkla anlaşılır.
Buhari ve Müslim, Cabir ibnu Abdillah'ın şöyle dediğini rivayet ediyorlar: "Peygamber (s.a.s.)'den her ne istemişsem reddetmemiştir."
Buhari ve Müslim, İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet ediyorlar: "Peygamber (s.a.s.) herkesten daha cömertti. Cömertliğinin en kamil safhası ise Ramazan ayındaydı..."
Kendisinde fıtri bir cömertlik vardı. Başkasının malına göz dikmekten men ederdi. Cömertliği doğuştandı. Yanında mal biriktirmezdi. Bu ancak insanlar arasında seçilen ve İbrahim'in sülalesinden gelen nübüvvete has bir ahlaktır.
Tevazusu
William Moye, Peygamber (s.a.s.)'in tevazusu hakkında şöyle diyor: "Yumuşaklık bütün hayatında onun özelliğiydi. Zevk ve edep, kendisine inanan insanların en küçüğüne karşı bile en açık bir sıfatıydı. Tevazu, şefkat, sabır başkasını kendi nefsine tercih etmek ve cömertlik onun şahsından ayrılmayan ve çevresinde bulunanları celb eden sıfatlardı. Halk arasında değerden mahrum olan kimsenin davetini veya ne kadar küçük de olsa bir hediyeyi reddettiği vaki olmuş değildir. Bulunduğu mecliste ne kendisini yüksek tutar ne de kendini gösterirdi. Değeri olmasa da herkes Resulullah'ın teveccühüne mazhar olduğunu hissederdi. Bir işteki muvaffakiyetinden dolayı sevinen bir kimseyle karşılaştığında onun elini tutar ve sevincine ortak olurdu. Bir musibete maruz kalan veya üzüntüsü olan kimsenin de üzüntüsüne ortak olur, kendisine şefkat gösterir elinden gelen iyiliği esirgemezdi. Sıkıntılı günlerde de yanındakini halkla paylaşırdı."

Peygamber Efendimizin örnek hayatında bizlere tavsiye mahiyetindeki Hadisi şerileri:


- Allahü Teâlâ’ya rıza ile ibâdet et, buna güç yetiremiyorsan kerih olanlara sabırda da büyük hayır vardır. (İhya C.4 S.129)

- Sabır, imanın yarısıdır. (İhya C.1 S. 643)

- Allah’ım! Senden dünya musibetlerini bana ko-laylaştıran bir yakın isterim. (İhya C.4 S.136)

- Sabırla kurtuluş beklemek, ibâdettir. (İhya C.4 S.137)

- Bir mümine felâket gelince “Allah’tan geldik yine Ona gideceğiz” der ve “Allah’ım bu felâketten dolayı beni mükâfâtlandır ve bana bundan hayırlısını ihsan et” derse, Allahü Teâlâ mutlaka istediğini verir. (İhya C.4 S.137)

- Göz yaşı bir acıma neticesidir. Allahü Teâlâ kulla-rından merhametli olanlara rahmet eder. (İhya C.4 S.140)

- Allahü Teâlâ boş duran gence buğzeder. (İhya C.4 S.142)

- Bu dini zorlaştırmayın. Dini zorlaştırmak isteyene din galebe çalar. (İhya C.4 S.151)

- Allahü Teâlâ senin hakkında hükmettiği hiçbir şeyde O’nu töhmete kalkma! (İhya C.4 S.237)

- Allahü Teâlâ kime hayır dilerse, ona musîbet ve-rir. (İhya C.4 S.239)

- Serveti kaybolmayan, vücûdu hastalanmayan kul-da hayır yoktur. Allahü Teâlâ bir kulu severse ona belâ verir, belâ verdiğine de sabretmeyi öğretir. (İhya C.4 S.240)

- Kişinin Allah yanında bir derecesi olur. O derece-ye uğradığı belâlar sâyesinde ulaşır. (İhya C.4 S.240)

- Allahü Teâlâ bir kuluna hayır murat ederse, işle-diği günâhların cezâsını dünyada iken çektirir. (İhya C.4 S.243)

- Allah’tan âfiyet isteyin. Zira -Yakin hâriç- hiç kimseye âfiyetten üstün bir şey verilmemiştir. (İhya C.4 S.245)

- Allah’ım bana verdiğin âfiyet, benim için daha sevimlidir. (İhya C.4 S.246)

- Zamanınızda, şikâyetinize sebep olanlar, amelle-rinizin bozukluğundandır. (İhya C.4 S.99)

- Cennet, güçlük ve zorluklarla. Cehennem de şeh-vetlerle kuşatılmıştır. (İhya C.4 S.105)

- Amellerin en makbulü, insanların güçlükle yaptık-larıdır. (İhya C.4 S.117)

- Sabır bir insan farz edilse, keremli bir kimse olur-du. Allahü Teâlâ sabredenleri sever. (İhya C.4 S.118)

- Allahü Teâlâ kulunu severse belâ verir; sabrederse onu korur, razı olursa Allah da onu tercih eder. (İhya C.4 S.520

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla


Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..