Toplumda Güvenilir İnsanın Özellikleri Nelerdir?
Toplumun güvenilir insan diye niteliklendiği insanlarda bulunan davranışlar ve bu davranışlar sizde var mıGüvenilir insan olmak ancak islam ahlakıyla mümkün olur.Bütün insanlığa güzel ahlakı ve" emin" güvenilir olmasıyla en Güzel örnekte Peygamber (s.a.v.)Efendimizdir.Onun Lakabı muhammedül-emindir.İnsanların güvenilir olması kalbindeki imanı nisbetinde islam ahlakıyla ahlaklanmasıyla olur.
“Mü’min”, Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine inanan anlamına geldiği gibi, başkalarına güven veren ve güvenilen kişi anlamını da taşır. Öyle ise mü’min, ahdine vefalı, anlaşmalarına sadık, sözü özü bir, dostluğuna güvenilen bir insandır. Yüce Rabbimiz, Mü’minûn Sûresi’nin ilk âyetlerinde, kurtuluşa erecek mü’minlerin vasıflarını açıklarken 8. âyette meâlen şöyle buyurmaktadır:
“Yine onlar (o mü’minler) ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.”1.
Bir mü’min, sevdiğini sırf Allah için sever ve ondan maddî bir beklenti içinde olmaz. Sır saklar, emanete hıyanet etmez. Güvenilirlik aynı zamanda peygamberlerin sıfatıdır. Yüce Allah, peygamberlerini güvenilir kişilerden seçmiş, onlar gönderdikleri toplumlar tarafından da emîn kişiler olarak tanınmışlardır. Nitekim Mekkeliler, Peygamberimize (asm), daha peygamber olmadan önce, “el-Emîn” sıfatını vermişlerdi.
Müslüman, verdiği sözden, üzerindeki emanetlerden Allah katında sorumlu tutulacaktır. Yüce Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” 2
Özellikle Allah’ın adını anarak verilen sözlerin, yapılan adakların ve yeminlerin yerine getirilmesini emretmekte ve sözünde duranlara sevap vereceğini bildirmektedir. Sözünde durmayanları ise, Nahl Suresi’nin 92. âyetinde kınamakta ve onları, "ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra söküp bozan kadının durumuna" benzetmektedir.
Peygamber Efendimiz (asm), hadîs-i şerîflerinde, Müslümanı ve mü’mini şöyle tarif etmiştir:
“Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların güvende olduğu, mü’min de insanların malları ve canları hususunda kendisine güvendiği kişidir.” 3
“Mü’min, geçimi güzel olan kişidir. Geçimsiz kişide hayır yoktur.”4
Uyumlu olmak, ancak güvenilir bir insan olmakla sağlanır. Sözüne özüne güvenilmeyen bir insanla, dostluk ve ticarî ilişki kurulmaz. Verdiği sözde durmayan kişinin toplum içerisinde saygınlığı zedelenir, dostlarının sayısı azalır, işi ve ticarî ilişkileri bozulur. Bunun için hayatın her alanında güven duygusu çok önemlidir. Birbirine güven duymayan toplumlarda huzur ve asayiş sarsılır, insanî ilişkiler bozulur.
Eğer Allah’a ve insanlara verdiğimiz sözleri yerine getirmezsek, büyük bir vebal altına girmiş oluruz. Yalancılıkla güven ve itibarın bir arada bulunamayacağını bilmeliyiz. Sevgili Peygamberimizin (asm) “Çevresindeki insanların şerrinden emin olmadığı kişi, cennete giremez.” hadîs-i şerîfi üzerinde dikkatle düşünmeliyiz. Yerine getiremeyeceğimiz vaatlerde bulunmamalı, çevremize, yakınlarımıza, iş arkadaşlarımıza ve bütün insanlara güven telkin etmeli ve bunu bir hayat prensibi haline getirmeliyiz. Şunu da hep aklımızda tutmalıyız: “Allah doğrunun yanındadır.”
Peygamberimiz (asm) verdiği sözde duran, yaptığı anlaşmaya bağlı kalan en büyük insandır. Bu hususta dostunu da, düşmanını da ayırt etmemiştir. Dostuna verdiği bir sözde durup, onu yerine getirdiği gibi, düşmanlarıyla yaptığı anlaşmaya da sadık kalmış, her ne pahasına olursa olsun, aykırı hareket etmemiştir.
Peygamberliğinden önce ticarî hususta bir dostuna verdiği sözü tutmak için üç gün beklediği meşhurdur. O adam unutup gelmediği halde, "Nasıl olsa artık gelmez." diyerek çekip gitmemiştir. Verdiği sözde durmanın en müstesna örneğini vermiştir.
Peygamberimizin (asm) vefası aile içinde de açıkça yaşanıyordu. Hz. Âişe (r.anha) anlatıyor:
"Yaşlı bir kadın Resulullahın ziyaretine gelmişti. Şöyle konuştular:
"Sen kimsin?"
"Müzeyne'den Cüsame."
"Sen Hasene misin? Nasılsın, ne haldesin, bizi görmeyeli ne yapıyorsun?"
"Anam babam size feda olsun, iyiyiz." Kadın çıkınca sordum:
"Ya Resulallah, bu kadına çok alâka gösterdiniz, sebebi ne idi?"
"Hatice hayâtta iken bize gelir, giderdi. Yâ Âişe, ahde vefa imandandır."
Peygamberimiz (asm) en sıkışık ve en zor şartlar altında bulunsa dahi, verilen sözde durmayı, netice kendisinin aleyhine de olsa hiçbir surette vefasızlık göstermemeyi tavsiye etmiştir.
Bedir Savaşı için hazırlıklar yapılıp İslâm ordusu Medine'den ayrıldığı sırada Huzeyfe el-Yemâni ile babası Huzeyl, Peygamberimiz (asm) ile birlikte çarpışmak üzere yola çıkmışlardı. Müşrikler, baba-oğulu yolda görerek sorguya çektiler:
"Siz herhalde Muhammed'in yanına gitmek istiyorsunuz."
"Evet, bizim bundan başka bir niyetimiz yoktur." dediler.
Bunun üzerine müşrikler, onlardan Medine'ye dönmek, Peygamberimiz (asm) ile birlikte savaşta bulunmamak üzere söz aldılar. Bir müddet sonra Huzeyfe ile babası Bedir'de Peygamberimizin (asm) huzuruna gelerek mücahitlerle birlikte savaşmak istediklerini söylediler, müşriklerle aralarında geçen hadiseyi de anlattılar.
Peygamberimiz (asm), onların müşriklere verdikleri sözü öğrenince, insan gücüne o anda çok fazla ihtiyacı olmasına rağmen onlara şöyle dedi:
"Hayır, siz Medine'ye dönün. Onlara verdiğiniz sözü yerine getirin. Biz de müşriklere karşı Allah'tan yardım isteriz. Onun yardımı bize kâfidir."
Müşrik de olsa verilen sözde durmayı daha uygun görmek, ahdini bozmamak, yapılan anlaşmaya bağlı kalmak ancak bir peygamberin gösterebileceği bir meziyettir.
Dipnotlar:
1. Mü’minûn, 23/8.
2. Tirmizî, “Îmân”, 12.
3. İsrâ, 17/34.
4. Ahmed b. Hanbel,11/400.
5. Müslim, “Îmân”, 19.
“Mü’min”, Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine inanan anlamına geldiği gibi, başkalarına güven veren ve güvenilen kişi anlamını da taşır. Öyle ise mü’min, ahdine vefalı, anlaşmalarına sadık, sözü özü bir, dostluğuna güvenilen bir insandır. Yüce Rabbimiz, Mü’minûn Sûresi’nin ilk âyetlerinde, kurtuluşa erecek mü’minlerin vasıflarını açıklarken 8. âyette meâlen şöyle buyurmaktadır:
“Yine onlar (o mü’minler) ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.”1.
Bir mü’min, sevdiğini sırf Allah için sever ve ondan maddî bir beklenti içinde olmaz. Sır saklar, emanete hıyanet etmez. Güvenilirlik aynı zamanda peygamberlerin sıfatıdır. Yüce Allah, peygamberlerini güvenilir kişilerden seçmiş, onlar gönderdikleri toplumlar tarafından da emîn kişiler olarak tanınmışlardır. Nitekim Mekkeliler, Peygamberimize (asm), daha peygamber olmadan önce, “el-Emîn” sıfatını vermişlerdi.
Müslüman, verdiği sözden, üzerindeki emanetlerden Allah katında sorumlu tutulacaktır. Yüce Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.” 2
Özellikle Allah’ın adını anarak verilen sözlerin, yapılan adakların ve yeminlerin yerine getirilmesini emretmekte ve sözünde duranlara sevap vereceğini bildirmektedir. Sözünde durmayanları ise, Nahl Suresi’nin 92. âyetinde kınamakta ve onları, "ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra söküp bozan kadının durumuna" benzetmektedir.
Peygamber Efendimiz (asm), hadîs-i şerîflerinde, Müslümanı ve mü’mini şöyle tarif etmiştir:
“Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların güvende olduğu, mü’min de insanların malları ve canları hususunda kendisine güvendiği kişidir.” 3
“Mü’min, geçimi güzel olan kişidir. Geçimsiz kişide hayır yoktur.”4
Uyumlu olmak, ancak güvenilir bir insan olmakla sağlanır. Sözüne özüne güvenilmeyen bir insanla, dostluk ve ticarî ilişki kurulmaz. Verdiği sözde durmayan kişinin toplum içerisinde saygınlığı zedelenir, dostlarının sayısı azalır, işi ve ticarî ilişkileri bozulur. Bunun için hayatın her alanında güven duygusu çok önemlidir. Birbirine güven duymayan toplumlarda huzur ve asayiş sarsılır, insanî ilişkiler bozulur.
Eğer Allah’a ve insanlara verdiğimiz sözleri yerine getirmezsek, büyük bir vebal altına girmiş oluruz. Yalancılıkla güven ve itibarın bir arada bulunamayacağını bilmeliyiz. Sevgili Peygamberimizin (asm) “Çevresindeki insanların şerrinden emin olmadığı kişi, cennete giremez.” hadîs-i şerîfi üzerinde dikkatle düşünmeliyiz. Yerine getiremeyeceğimiz vaatlerde bulunmamalı, çevremize, yakınlarımıza, iş arkadaşlarımıza ve bütün insanlara güven telkin etmeli ve bunu bir hayat prensibi haline getirmeliyiz. Şunu da hep aklımızda tutmalıyız: “Allah doğrunun yanındadır.”
Peygamberimiz (asm) verdiği sözde duran, yaptığı anlaşmaya bağlı kalan en büyük insandır. Bu hususta dostunu da, düşmanını da ayırt etmemiştir. Dostuna verdiği bir sözde durup, onu yerine getirdiği gibi, düşmanlarıyla yaptığı anlaşmaya da sadık kalmış, her ne pahasına olursa olsun, aykırı hareket etmemiştir.
Peygamberliğinden önce ticarî hususta bir dostuna verdiği sözü tutmak için üç gün beklediği meşhurdur. O adam unutup gelmediği halde, "Nasıl olsa artık gelmez." diyerek çekip gitmemiştir. Verdiği sözde durmanın en müstesna örneğini vermiştir.
Peygamberimizin (asm) vefası aile içinde de açıkça yaşanıyordu. Hz. Âişe (r.anha) anlatıyor:
"Yaşlı bir kadın Resulullahın ziyaretine gelmişti. Şöyle konuştular:
"Sen kimsin?"
"Müzeyne'den Cüsame."
"Sen Hasene misin? Nasılsın, ne haldesin, bizi görmeyeli ne yapıyorsun?"
"Anam babam size feda olsun, iyiyiz." Kadın çıkınca sordum:
"Ya Resulallah, bu kadına çok alâka gösterdiniz, sebebi ne idi?"
"Hatice hayâtta iken bize gelir, giderdi. Yâ Âişe, ahde vefa imandandır."
Peygamberimiz (asm) en sıkışık ve en zor şartlar altında bulunsa dahi, verilen sözde durmayı, netice kendisinin aleyhine de olsa hiçbir surette vefasızlık göstermemeyi tavsiye etmiştir.
Bedir Savaşı için hazırlıklar yapılıp İslâm ordusu Medine'den ayrıldığı sırada Huzeyfe el-Yemâni ile babası Huzeyl, Peygamberimiz (asm) ile birlikte çarpışmak üzere yola çıkmışlardı. Müşrikler, baba-oğulu yolda görerek sorguya çektiler:
"Siz herhalde Muhammed'in yanına gitmek istiyorsunuz."
"Evet, bizim bundan başka bir niyetimiz yoktur." dediler.
Bunun üzerine müşrikler, onlardan Medine'ye dönmek, Peygamberimiz (asm) ile birlikte savaşta bulunmamak üzere söz aldılar. Bir müddet sonra Huzeyfe ile babası Bedir'de Peygamberimizin (asm) huzuruna gelerek mücahitlerle birlikte savaşmak istediklerini söylediler, müşriklerle aralarında geçen hadiseyi de anlattılar.
Peygamberimiz (asm), onların müşriklere verdikleri sözü öğrenince, insan gücüne o anda çok fazla ihtiyacı olmasına rağmen onlara şöyle dedi:
"Hayır, siz Medine'ye dönün. Onlara verdiğiniz sözü yerine getirin. Biz de müşriklere karşı Allah'tan yardım isteriz. Onun yardımı bize kâfidir."
Müşrik de olsa verilen sözde durmayı daha uygun görmek, ahdini bozmamak, yapılan anlaşmaya bağlı kalmak ancak bir peygamberin gösterebileceği bir meziyettir.
Dipnotlar:
1. Mü’minûn, 23/8.
2. Tirmizî, “Îmân”, 12.
3. İsrâ, 17/34.
4. Ahmed b. Hanbel,11/400.
5. Müslim, “Îmân”, 19.
Konular
- Regaip Namazı Nasıl Kılınır?
- Regaip Orucuna Nasıl niyet edilir?
- 7 fatiha 100 ihlas suresi neyi ifade eder?
- Regaip kandilinde eşler illişkiye girebilirlermi
- Keffaret Orucu Bölünür mü?
- Recep Ayında Kaç Gün Oruç Tutulur?
- Hıdırellez Gecesi Cinsel ilişkiye Girilir mi?
- Recep Ayı Namazına nasıl Niyet edilir?
- "Şura" nın anlamı nedir?Çocuklara isim olarak verilir mi?
- 2014 Şifalı Nisan Yağmurları ne zaman bitiyor?
- Yatsı Namazında Surelerin sıralanması
- Mestler su geçirise
- Recep Ayında Oruç Niyeti
- Resim yapmak günah mı?
- 2014 Şaban ayı ne zaman Bitiyor?
- 2014 Şaban ayı hangi tarihte başlıyor?
- Et Beni aldırmak Günah mı?
- Yemin Keffareti en geç ne zaman tutulur?
- 2014 Berat gecesi ne zaman?
- Recep ayındaki 30 rekatlık namazın kazası olur mu?
- Berat Kandilinde hangi ibadetler yapılır?
- Nafile Namaz kılmanın Mekruh olduğu vakitler
- Zammı Surelerin Başında Besmele Çekilir mi?
- Lohusa iki kadının bir araya gelmesi sakıncalı mıdır?
- Üç talak Boşama hangi Şartlarda geçerlidir?
- Peygamberimiz (s.a.v.)'in Dövme Hakkındaki Tavrı
- 30 Rekat Recep ayı namazının son 10 Rekatı nasıl kılınır?
- Benim mezhebim nedir?
- Miraç Gecesi Hangi ibadetler Yapılır?
- Mirac kandili namazındaki ihlasların başında besmele çekilir mi?