logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Peygamberimiz (s.a.v.)zamanı nasıl değerlendirirdi?

Peygamber Efendimiz zamanı nasıl değerlendirirdi?Peygamberimiz günlük hayatını nasıl yaşardı?Peygamberimiz vakitleri nasıl değerlendirirdi?
Peygamber Efendimiz bütün yaşamı boyunca yaptıklarıyla bütün insanlığa örnek olmuş,onlara da yaşantıları ile ilgili tavsiyelerde bulunmuştur.Peygamberimiz her konuda israf ve savurganlığı kötü gördüğü gibi zamanı boşuna geçirmeyi, vaktin kullanımında israf edilmesini hoş görmemiştir.

İnsan ömrü sınırlıdır ve bu sınırlı süre içinde insanın, hem bu dünyadaki hayatını kazanmak hem de ahiretini kazanmak için çalışması gerekir. Müslüman kişi, hayat ve ölüm konusunda daha bilinçli olduğundan boş işlerle ömrünü tüketmemesi gerekir. Peygamberimiz bu konuda şöyle derdi:

“Bir kişinin Müslüman olmasının güzelliklerinden biri de onun lüzumsuz işlerden uzak durmasıdır.”

İmkanlar insanlar için sürekli değildir; bu yüzden elde edilen imkanlar yerinde ve yararlı işler için kullanılmalıdır. Boş vakit de kıymetli imkanlardan biridir. Peygamberimiz buyurur ki:

“İki nimet vardır ki insanlar bu ikisinde çok aldanırlar: Sağlık ve boş vakit.”eygamber daima çalışmış, zamanını en iyi ve en verimli şekilde planlayarak dolu dolu bir hayat yaşamıştır. “İki günü birbirine eşit olan zarardadır” buyurarak her gün bir önceki güne göre daha ilerde olmak durumundadır.

Hz. Peygamber meşru kazanç için yapılan uğraşıların ibadet olduğunu vurgulamıştır. Bir gün sahabilerle birlikte oturmuş sohbet ediyorlardı. Bu sıralarda bir genç erkence kalkıp biraz ileride kazma kürek çalışıyordu. Ashaptan bazıları, “Ey Allah'ın elçisi! Keşke bu delikanlı burada sizin sohbetinizde bulunsa da Allah yolunda mesai sarf etmiş olsa” dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v. ) şöyle buyurmuşlardır: “Böyle söylemeyin. Eğer o genç, insanlara el açmamak, çocuklarının ekmek parasını kazanmak için çalışıyorsa Allah yolundadır. Yaşlı ve zayıf düşmüş olan anne babasına yardımcı olmak, onların ihtiyaçlarını gidermek için çalışıyorsa Allah yolundadır.”

Diğer bir hadislerinde ise “Dünya işlerinizi iyi düzenleyip yoluna koyunuz.Ahiretinizi de ihmal etmeyip onun için çalışınız.” buyurmuştur. Peygamberimiz bu hadisleriyle dünya ahiret dengesinin kurulmasını öütlemektedir. Biri diğeri aleyhine tercih edilmemeli belki ikisi birlikte dengeli olarak götürülmelidir. Bu konu oldukça önemli olduğu için Yüce Allah Kurân-ı Kerim'de de bizleri bu dengeli yaşama yönlendiriyor:

“Allah’ın sana verdiği –mallardan onun yolunda harcayarak –ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma “buyurmaktadır. (Kasas ,77 )

Yüce Allah’ın bizim için koyduğu kurallara dikkat ederek beden sağlığımızı, ibadetlerimizi yerine getirerek ruh sağlığımızı koruruz. Zira biri diğerinin aleyhine ihmal edildiği zaman bazı huzursuzluklar baş gösterir. Bu nedenle Peygamberimiz de; “Sizin hayırlınız dini için dünyasını, dünyası için de dinini terk etmez. Belki her ikisini birlikte çalışarak (mükemmelliğe yürür.) buyurmuştur. Diğer bir hadislerinde ise “Başkalarına muhtaç olmamak, çoluk-çocuğunun mutluğu ve komşularına yardım niyeti ile çalışan ve helalinden para kazananlar, yüzleri ak olarak Allah’a ulaşacaklardır.” “Helalinden çalışarak, yorgun bir vaziyette yatağa giren insanın günahları affedilecektir.” der.

Tembellik kişinin en büyük düşmanıdır. Önce çalışma ruhunu öldürür, azmini kırar sonrada ümitsizliğe iter ve kişinin başarısızlığına sebebiyet verir. Bu nedenledir ki Peygamberimiz tembellikten Allah’a sığınmışlardır.

Çalışmanın faydalarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

a-Çalışmanın, üretici olmanın en büyük yaran, kişinin kendisinedir. Çünkü "İşleyen demir ışıldar, pas tutmaz" atasözüne göre, çalışan insan sağlam ve sağlıktı olacak, daha zinde kalacaktır. Tembel insan ise, can sıkıntısından rahatsız olacak, kendini psikolojik açıdan iyi hissetmeyecektir.

b. Çalışan insan, alın teriyle kazandığından hem kendisi hem de ailesi helâl lokma yemiş alacaktır Çalışmayan insan, ya hazır yiyecek ya da başkalarının malına göz dikecektir. Böyle insanlar topluma yük olurlar.

c. Çalışıp kazanan insanın, içinde yaşadığı sosyal çevreye de birtakım katkıları vardır. Örneğin; çalışan insanlar, zekât, sadaka, fitre gibi sosyal yardımlarla çalışamayanları korur ve gözetir.

ç. Çalışan insan sadece kendisine, ailesine ve yakın çevresine faydalı olmakla kalmaz, milli ekonominin gelişmesine, sosyal refahın yaygınlaşmasına da yardımcı olur. Vergilerle yapılan yatırımlar, çalışmanın bütün topluma sağladığı katkılarla gerçekleşmektedir

Yapıcı ve Üretici Olmanın Yararları

Yapıcı ve üretici olmak; loplumun yararına olacak bir şey meydana getirmek, bir şey üretmek anlamlarına gelir. İnsan, yapıcı ve üretici olmalı, yaptığı her işin ve çalışmanın hakkını vermelidir. Yapıcı ve üretici olan sanatkâr ruhlu insanlar, hem Allah hem de kulları tarafından sevilir, sayılır.

Üretici olmak sadece çalışmakla sınırlı değildir. Öğreten, öğrenen fikir üreten, plân ve tasarımlar yapan, yol gösteren, işlerin daha iyi hâle gelmesini sağlamak için düşünen insanlar da üretiyor demektir.

Bir ülke, ancak yapıcı ve üretici olan vatandaşların gayretiyle yükselir. Bu güzel yurdumuz, atalarımızın sürekli çabalan, azim ve gayretlen sonucunda bizlere emanet edilmiştir. Yurdumuzu geliştirmek ve "muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak" görevi ise yeni nesillere verilmiştir. Bu kutsal görevin en iyi şekilde yerine getirilmesi için üretici ve yapıcı olmak lâzımdır.

İnsan, üreterek başkalarına faydalı olur ve bunun mutluluğunu hisseder. Üretici insan diğer insanların sevgi ve saygısını kazanır. İnsanların hoşuna giden şey Rabb'imizin de hoşuna gidecektir Allah bize akıl ve ilim vermiştir. Verdiği akıl ve ilmin gereği olarak yapıcı ve üretici olmak onu memnun eder.

Dinimiz, dilenciliği, çalışıp çabalamaksızın tevekkülü, hazır yiyiciliği menetmiştir. Develerini dışarıya salıverip, mescitte boş oturan ve Allah'a tevekkül ettiklerini söyleyen bir grup insanı. Hz. Ömer: "Siz tevekkül edici değil, teekkül ediciler, yanı hazır yiyicilersiniz." diyerek kovmuştur. Bundan da anlaşılıyor ki dinimizde çalışmadan başkalarının sırtından geçinmek yani çalışmamak, üretici olmamak zararlı görülmüştür.

Peygamber Efendimizin "Mescidi Nebevi" inşa edilirken bizzat çalıştığı, ayrıca ev işlerinden bir kısmını yaparak, eşlerine yardımcı olduğu, bilinmektedir.

Yapıcı ve üretici olmanın birçok faydalan vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: İnsanı kötülüklerden alıkoyması, iradeyi güçlendirmesi, insanları sevimli hâle getirmesi, dostluğu, kardeşliği, arkadaşlığı, sevgiyi, yardımlaşmayı ve dayanışmayı geliştirmesi.
Yapıcı ve üretici olmak kişiye öldükten sonra da sevap kazandırır. Çalışmasının neticesinde bırakmış olduğu eserlerden diğer insanlar faydalanır. Kendisini hayırla anarlar

Hz. Muhammed Zamanı İyi Değerlendirirdi

Peygamberimiz her konuda israf ve savurganlığı kötü gördüğü gibi zamanı boşuna geçirmeyi, vaktin kullanımında israf edilmesini hoş görmemiştir.

İnsan ömrü sınırlıdır ve bu sınırlı süre içinde insanın, hem bu dünyadaki hayatını kazanmak hem de ahiretini kazanmak için çalışması gerekir. Müslüman kişi, hayat ve ölüm konusunda daha bilinçli olduğundan boş işlerle ömrünü tüketmemesi gerekir. Peygamberimiz bu konuda şöyle derdi:

“Bir kişinin Müslüman olmasının güzelliklerinden biri de onun lüzumsuz işlerden uzak durmasıdır.”

İmkanlar insanlar için sürekli değildir; bu yüzden elde edilen imkanlar yerinde ve yararlı işler için kullanılmalıdır. Boş vakit de kıymetli imkanlardan biridir. Peygamberimiz buyurur ki:

“İki nimet vardır ki insanlar bu ikisinde çok aldanırlar: Sağlık ve boş vakit.”

“–Beş şey geçmeden beş şeyin kıymetini bil: İhtiyarlamadan önce gençliğinin; hastalanmadan önce sağlığının; fakirlik gelmeden önce zenginliğinin; meşgul olmadan önce boş vaktinin; ölmeden önce yaşamın.”

İnsan bazı değerli şeylerin kıymetini bilmek için, onu kaybetmeyi beklememelidir. Çünkü kıymetli şeylerin bir bölümü bir daha ele geçmez. Yaşam ve boş vakit de bu değerlerdendir. Peygamberimizin uyarılarına dikkat etmeli ve vaktimizi iyi değerlendirmeliyiz.



Peygamber Efendimiz (sav)’in Gündelik Hayatı

Hz. Hüseyin (ra), babası Hz. Ali'ye (kv), Hz. Peygamber (sav)'in bazı hallerini sormuş, Hz. Ali de şu şekilde anlatmıştır:

"Evine izin isteyerek girerdi. Evindeki zamanını üç kısma bölerdi. Bir kısmını Allah 'a (ibadet), bir kısmını ailesine ve kendisine. Sonra da insanlara ayırırdı."

Hz. Peygamber (sav)'in günlük olarak her zaman yaptığı gibi, sabah namazının farzından önce mutlaka iki rekat sünnet kılardı. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
"Sabah namazının iki rekat sünneti dünya ve içindekilerden hayırlıdır." (Müslim, Tirmizi)

Hz. Peygamber (sav) bütün namazlarını huşu ve huzur içerisinde korku ve ümit arasında kılardı. Nitekim, Mutarrıf (ra), babasından şöyle nakletmiştir:
"Hz. Peygamber (sav)’i namaz kılarken gördüm, göğsünden değirmen sesi gibi inilti çıkıyordu." Başka bir rivayette ise; "Göğsünden kaynayan tencerenin sesi gibi ses çıkıyordu." (Ebu Davud, Nesai)

Hz. Peygamber (sav) ümmetine de, bu şekilde namaz kılmalarını emretmiştir. Nitekim Ammar bin Yasir'den (ra) rivayetle diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
"Bir kişi namazını kılınca, kendisine namazdaki dikkatine göre; namazın onda biri, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri ve yarısı kadar sevap yazılır." (Ebu Davud, Nesai, İbn Hıbban)

Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur: "Farz namazlar teraziye benzer. Eksiksiz yapan çok kazanır." (Taberani, İbn Hıbban)

Bu sebeple Hz. Peygamber (sav) namazlara çok büyük bir önem verirdi. Hz. Peygamber (sav) sabah namazının farzını, cemaate kıldırdıktan sonra, namazını kıldığı seccadenin üzerine, güneş iyice doğuncaya kadar otururdu. (Müslim)



Güneş Doğuncaya Kadar Zikir
Nitekim Enes bin Malik'den (ra) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturarak Allah'ı zikreder, sonra iki rekat namaz (işrak namazı) kılarsa, ona makbul tam bir hac ve bir umre sevabı verilir." Enes (ra) der ki: "Tam bir hac ve umre sevabı" buyurdu. Bu sözü üç defa tekrar etti. (Tîrmizi)

Hz. Peygamber (sav) daha sonra uzaktan yakından kendisini görmeye gelenleri kabul etmeye başlardı. Gelenler halka şeklinde etrafında toplanırlardı. O, çevresindekilere vaaz eder, öğütler verir, sorularını cevaplandırır, hattâ gördükleri rüyaları tabir ederdi. Bazen sahabelere kendi rüyalarını anlatırdı.

Tavır ve Konuşması
Hz. Peygamber (sav)'in konuşması son derece tatlı ve gönül okşayıcı idi. Tane tane konuşur, her cümlesi, dinleyenler tarafından iyice anlaşılması için ayrı ayrı olurdu. Kahkaha ile gülmez, tebessüm halinde bulunurdu. O, insanların en halîmi, en yumuşak huylusuydu.

Hz. Peygamber (sav) şahsına yapılan, nefsine karşı işlenen hataları, yumuşaklıkla karşılardı; Allah'a ve imana yapılan, bir hücum olunca asla susmaz, gereken cevabı verirdi.

Hz. Peygamber (sav) insanların kusurlarını görmez, bazen görmezden gelir, çok zaman gözünü çevirir, kusurunu görse de yüzüne vurmaz, o kişiyle arasındaki saygı ve sevgi perdesini yırtmazdı.

Hz. Peygamber (sav)'in tevazusu, bilhassa insanlarla olan münasebetlerinde daha açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Meclisinde kim olursa olsun, konuşan kimseyi, sabırla dinler, haktan uzaklaşmadığı müddetçe sözünü kesmezdi.

Bir gün adamın biri, Hz. Peygamber (sav)'i görmeye geldi. Fakat Peygamberliğin haşmetinden o kadar etkilendi ki, titremeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav): "Korkma! Ben hükümdar değilim. Kuru et pişirerek karnını doyuran, Kureyşli bir kadının oğluyum." buyurdu. (Hakim)

Hz. Peygamber (sav) kendi yakınlarına ve sahabelerine devamlı hoşgörülü olduğu gibi, düşmanlarını da, özellikle onlar güçsüz bulundukları ve teslim oldukları zaman bağışlamış, suçlarını affetmiş, sonunda da pek çoğunun iman etmesine vesile olmuştur.

Peygamberimizden bir şey istenildi mi, asla "Yok!" demezdi. O, insanların en cömerdi idi…

Nitekim İbn-i Abbas şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (sav) insanların, en cömerdi idi. Özellikle Ramazan aylarında daha fazla cömert olurdu." (Buhari)

Duha Namazı
İnsanlarla sohbet etmesi, onların dertlerini dinlemesi genellikle, kuşluk vaktinin girmesine kadar sürerdi.

Kuşluk vakti gelince Hz. Peygamber (sav) bazen dört, bazen da sekiz rekat olmak üzere Duha namazı kılardı. Bu namazın fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:
"Cennette, ‘duha kapısı’ denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü bir münadi şöyle seslenir: ‘Ey Duha namazı kılanlar nerdesiniz? İşte gireceğiniz kapı burasıdır, Allah-u Teâla'nın rahmetiyle buradan içeri giriniz." (Taberani)

Hz. Peygamber (sav) Duha namazını kıldıktan sonra evine gelir, ev işleriyle meşgul olur, elbise ve ayakkabıları tamir eder, hayvanlarını sağardı. (Ahmed bin Hanbel)

Öğlen Namazı
Hz. Peygamber (sav) daha sonra Öğle namazı için hazırlık yapardı. Öğle vakti girince camiye gider, öğle namazının farzından önce ve sonra kılınan müekked sünnetleri kılmayı ihmal etmezdi.

Efendimiz öğleden sonra istirahat ederlerdi...

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vessellem) öğle namazını kıldıktan sonra, bir miktar uyur, ‘kaylule’ yapardı. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Öğleyin kaylule yapınız. Muhakkak şeytanlar öğle vaktinde kaylule yapmazlar.” (Müslim)

Kaylûle, öğle namazından sonra yapılan kısa istirahat ve uykuya verilen isimdir. Kaylûle yapan insan, bir sünneti ihya ettiği gibi aynı zamanda dinç olur, gece namazlarını, teheccüdü kılacak gücü kendine bulur. Fırsatı olan bu sünneti yerine getirirse iyi olur.

İkindi Namazı
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve selem) kaylûle yaptıktan sonra İkindi namazına hazırlanırdı. İkindi vakti girince, farzından önceki sünnet namazı bazı zaman kılar, bazen de terk ederdi. Hz. Peygamber (sav) bu sünnet hakkında hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Kim ikindinin farzından önce dört rek’at sünnet kılarsa, Allah-u Teala onun vücudunu cehenneme haram eder." (Taberani)

Hz. Peygamber (sav) ikindi namazını eda ettikten sonra, bir müddet oturduğu yerde kalır zikirle meşgul olurdu. Nitekim Enes bin Malik'den (ra) rivayetle Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İkindi namazından güneş batıncaya kadar, Allah'ı zikreden bir cemaatle oturmayı, İsmailoğullarından her birinin bedeli onikibin dirhem olan, dört köle azat etmeye tercih ederim." (Ebu Davud, Ebu Ya'la, İbn-i Ebi'd-Dünya)

Eşlerine Güzel Davranırdı
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Akşam namazına yakın saadet hanesine döner, eşlerinin her birinin yanına gider, azar azar oralarda kalır, hatırlarını sorardı. Hz. Peygamber (sav) hanımlarına güzel ahlakla davranmış, ümmetine de güzel ahlakla davranmalarını emretmiştir.

Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "İmanı en mükemmel olan mü'min, huyu en güzel olandır. Sizin de en hayırlınız, ailesine daha iyi davrananızdır. " (Ebu Davud, Tirmizi)

Akşam Namazı
Bundan sonra akşam namazının hazırlığını yapardı. Akşam ezanı okununca Akşam namazını kıldırır, daha sonra olan iki rekat nafile namaz (sünnet) kılardı.
Hz. Peygamber (sav) akşam namazından sonra zikir ve nafile ibadetle (Evvabin Namazı) meşgul olur, böylece yatsı namazının vaktinin girmesini beklerdi.

Yatsı Namazı
Yatsı namazının vakti girince, Yatsı namazının farzından önce, bazen nafile namaz (sünnet) kılar, bazen de kılmazdı. Yatsı namazının farzından sonra ise iki rekat (müekket sünnet olan) nafile namazı kılmayı ihmal etmezdi. Bundan sonra yatar, gece kalkıp vitir namazını kılardı.

Nitekim Cabir'den rivayetle bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Gece geç vakitlerde kalkmamaktan endişe eden kimse, vitir namazını yatmadan önce kılsın. Kim, gece geç vakitlerde kılmak isterse kılabilir. Zira gece kılınan namazda rahmet melekleri hazır bulunurlar, şahit olurlar ve daha faziletlidir." (Müslîm.Tirmizi)

Hz. Peygamber (sav) yatsı namazını kıldıktan sonra saadet hanesine döner, eşlerinden kimin sırası gelmişse geceyi orada geçirirdi. Yatsı namazından sonra konuşmayı sevmezdi. (Buhari)

Uyuması
Hz. Peygamber (sav) devamlı abdestli olduğu gibi, uykuya çekilirken de abdestsiz yatmazdı. Nitekim İbn-i Ömer'den rivayetle şöyle buyurmuştur: "Bir kimse abdestli olarak yatarsa, geceyi bir rahmet meleği ile geçirir. O kişi uyanır uyanmaz melek; ‘Allah 'ım! Falan kulunu bağışla, çünkü o geceyi abdestli geçirdi, diye dua eder." (İbn Hibban)

Bera bin Azib 'den (ra) rivayetle Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

"Yatağına girdiğin zaman, namaz için olduğu gibi abdest al, sonra sağ tarafına uzan ve şöyle de: ‘Allah'ım, kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana döndürdüm. İşimi sana teslim ettim. Sırtımı sana dayadım, seni saydığım için. Senden başka sığınacak yer yoktur. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğin peygamberlerine iman ettim.’ Bunu der de o gece ölürsen, müslüman olarak ölürsün. Son sözün bunlar olsun." (Buharı, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)

Hz. Âişe (r.anha) validemiz şöyle anlatmıştır: "Hz. Peygamber (sav) yatağına girdiği zaman, ‘muavvizeteyn'i (Felak ve Nas Sureleri) ve Kul hüvallahu ahad'ı (İhlas Suresi) okur ellerine üfleyip, ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi. " (Buharı, Müslim, İmam Malik, Tirmizi)

Yatma Şekli
Hz. Peygamber (sav)'in uyku alışkanlığı şöyleydi:
Yatsı namazının ilk vakti girer girmez namazı kılar, sonra bu duaları okur ve istirahata çekilerek, daima sağ tarafına yatar ve sağ elini yanağının altına koyarak uyurdu.

Gece yarısı veya üçte biri geçtikten sonra uyanır, misvağı daima başucunda durur, kalkınca önce dişini misvaklar, sonra abdest alır ve ibadetle meşgul olurdu. (Tirmizi)

Gece İbadeti
Hz. Aişe (r.anha) validemiz şöyle anlatmıştır: "Resulullah (sav) geceleri ayakları yarılıncaya kadar ayakta durur, ibadet ederdi. Ona: "Senin geçmiş ve gelecek günahların bağışlandığı halde bunu niçin yapıyorsun?" Dedim." Bana:
"Ben de şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu. (Buharı, Müslim)

Teheccüd namazı, Hz. Peygamber (sav)'e vacip olduğu için hiç terk etmemiştir. Bu ibadet ve zikirleri yaparken ümmetine de yapmalarını tavsiye etmiştir.

Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Sizden biri uyurken, şeytan kafasına üç düğüm atar. Her düğümün üzerine; ‘uzun bir geceye sahipsin uyu!’ diyerek elini vurur. O kişi uyanıp da Allah-u Zülcelal'i zikrederse bir düğüm, abdest alırsa bir düğüm, namaz da kılarsa bütün düğümler çözülür. Artık o kimse neşeli ve hareketli olur. Aksi halde neşesiz ve tembel olur." (İmam Malik, Buharı, Müslim, Ebu Davud, Nesai)

Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur; "Gece bir saat vardır ki, bu saatte Allah'dan dünya ve ahiret işiyle ilgili bir hayır isteyen müslüman kul ona rastlarsa, mutlaka istediği kendisine verilir. Bu, her gece olur." (Müslim)

Hz. Peygamber (sav) teheccüd namazını kıldıktan sonra sabah namazı için hazırlık yapardı, sabah namazının sünnetini odasında kılar ve cemâatle farzı edâ etmek üzere mescide giderdi.

Evet, Hz. Peygamber (sav) yirmidört saatini genelde işte bu şekilde değerlendirirlerdi.

Tövbeye önem verirdi
Gün içerisinde günde yüz sefer tövbe eder ve ümmetine de tövbe etmesini emrederdi. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Allah'a karşı tövbe ediniz. Ben günde yüz sefer tövbe ederim." (Müslim)

Hz. Peygamber (sav) beş vakit farz namazın ardından yapılan tesbihatlara da çok önem verirdi. Ayrıca günlük okumuş olduğu dualar vardır. Yemekten sonra, eve girerken ve çıkarken, tuvalete girerken ve çıkarken gibi...

Hz. Peygamber (sav) günlük okumuş olduğu duaları okumak da ona mutabaattır, sünnetine uymak, O’nun yolunu izlemektir. (Bu tesbihat ve dualar için S.Konyevi’nin ‘Dualar’ isimli kitabına bakınız.)

Kim Hz. Peygamber (sav)'e mutabaat ederse, Allah-u Zülcelal o kulunu sever ve dostluğunu ona nasip eder.