Peygamberimizin (s.a.v.) Cahiliyye devri kötülüklerinden uzak kalışı
Hz. Muhammedin cahiliyye kötülüklerinden uzak durması.peygamber efendimizin cahiliyye adetlerinden uzak kalmasıPeygamber (s.a.v.) Efendimiz Dört yaşına kadar süt annesi Halîme'nin yanında kaldı. Sonra âilesine teslim edildi. Altı yaşında iken annesi Âmine vefat etti. Dedesi Abdü'l-Muttalib onu yanına aldı. Fakat annesinden iki sene sonra, sekiz yaşında iken de dedesi vefat etti. Bu defa da amcası Ebû Talib'in yanında kaldı.
Ebû Tâlib, bütün bu olup bitenlerden sonra nur yüzlü yegeni Peygamberimizden adeta ayrilmaz bir parça haline gelmisti. Kendisinde gittikçe kuvvet peydâ eden kanaat suydu:
“Bu yegenim, ileride büyük ve mühim bir sahsiyet olacaktir!”
Bu sebeple, Peygamberimiz üzerinde himâyesini son derece dikkatli ve suurlu bir sekilde sürdürüyor, adeta bir dedigini iki etmiyordu.
Artik Peygamberimiz de ruhu ve dis görünüsü ile essiz bir genç olmustu. Kalp ve ruhundaki essiz fazilet ve güzellikler, suretini de fevkalâde güzel sekillendirmisti: Ortadan uzun boylu, siyah dalgali saçliydi. Açik ve yüksek alinli, kalin siyah kasliydi. Kaslari birbirine çok yakin, fakat bitisik degildi. Gözbebekleri, çok tatli bir siyahti. Uzun ve siyah kirpikleri, bakislarina apayri bir tatlilik verirdi.
Kader-i Ilâhî, onu ezelden “Insanligin Peygamberi” olarak takdir ve tayin etmisti. Bu sebeple o, Âlemlerin Rabbi’nin terbiyesi altinda hayat seyrine devam ediyordu. Ondandir ki bütün Arabistan’la birlikte Mekke’de de hüküm süren fisk, fücur, sefahet ve dalâletten, kötülük ve ahlâksizliklardan en ufak bir eser, en küçük bir iz hayatinda görülmez.
Putlardan siddetle nefret ederdi. Ömründe bir defa bile onlara hürmette bulunmadi.
Kureys müsriklerinin bir âdeti vardi. Her senenin belli bir gününde Buvane adli putun etrafinda toplanirlar, geceye kadar orada bulunurlar, yaninda tras olurlar, kurban keserek büyük merasim tertiplerlerdi.
Yine böyle bir merasim için bütün Kureys hazirlanmisti. Ebû Tâlib de onlar gibi aile efradini toplayarak merasime istirak etmek istedi. Peygamber Efendimize de hazirlanmasini söyledi. Ancak o, buna yanasmadi ve mâzur görülmesini istedi. Efendimizin bu davranisini, Ebû Tâlib ve halalari, taaccüple karsiladilar; hatta kizar gibi oldular. Bir iki sefer daha tekliflerini tekrarladiklari halde Resûl-i Ekrem Efendimiz yine red cevabi verdi. Bunun üzerine kizarak, “Ilâhlarimizdan yüz çevirmek demek olan bu hareketinden dolayi bir felâkete ugrayacagindan korkuyoruz!” dediler.
Bunu demekle de iktifa etmediler; üzerine öylesine vardilar ki Sevgili Peygamberimiz daha fazla israr edemedi ve istemeye istemeye, sadece amcasi Ebû Tâlib’in ve halalarinin hatirini kirmamak için kendilerini takibe râzi oldu. Fakat putun yanina varir varmaz, nur yüzlü Efendimizin bir ara ortadan kayboldugunu fark ettiler. Bir müddet sonra yanlarina gelince onu müthis bir hal içinde gördüler: Benzi sararmis, her halinden korktugu belli idi.
Amcasi ve halalari, kendisine sordular: “Ne oldu sana? Neye ugradin?”
Sevgili Efendimiz, su cevabi verdi:
“Bana bir fenalik gelmesinden korktum!”
Onlar, “Allah sana kötülük eristirmez. Sende çok iyi haslet ve meziyetler var. Söyle bakalim, sen ne gördün?” dediler.
Bu sefer Peygamberimiz, sunlari anlatti:
“Ben, bu putun yanina yaklastigim zaman, uzun boylu ve beyazlar giyinmis biri orada peydâ oldu. Bana ‘Yâ Muhammed! Geri çekil, sakin o puta el sürme!’ diye haykirdi.”[1]
Bu vak’adan sonra, Resûlullah Efendimiz, herhangi bir sebep ve saikle putlarin yanina ugramadi ve onlarin bu bayram ve merasimlerine hiçbir zaman katilmadi.
Evet, risâlet vazifesiyle memur edilir edilmez eline tevhid bayragini alip dalgalandiracak bir zât, elbette çocuklugunda ve gençliginde de tevhid inancinin ziddi olan sirkten ve putperestlikten uzak, tertemiz bir hayata sahip bulunacaktir.
Cenab-i Hak, Sevgili Resûlünü, henüz ne teklif, ne memuriyet, hiçbir seyle alâkali bulunmadigi zamanlarda bile her türlü çirkinlikten koruyor ve onu hususî bir murakabe altinda terbiye ediyordu. Resûl-i Kibriya Efendimiz de, “Beni Rabbim terbiye etti; ne güzel terbiye etti!”[2]sözleriyle bu gerçege isaret buyurmuslardir.
Insafli müstesrikler de, her seye ragmen bu hususu inkâr edememislerdir. Sir W. Muir, Muhammed’in Hayati isimli eserinde, su itirafta bulunmaktan kendini alamaz:
“Hz. Muhammed hakkindaki bütün nesriyatimiz bir nokta üzerinde ittifak eder. O da, onun ahlâkinin temizligi ve yüksekligidir!”
DÖRDÜNCÜ FICAR MUHAREBESI VE EFENDIMIZ
Peygamberimiz yirmi yasinda iken, Dördüncü Ficar Muharebesi patlak verdi.[3]
Islam’dan evvel, Câhiliyye devrinde, Araplar arasinda cinayetlerin, kanli çarpisma ve siddet olaylarinin, kan davalarinin ve her türlü hirsizlik ve yolsuzluk olaylarinin ardi arkasi kesilmiyordu. Kalpleri sefkat ve merhametten mahrum, cemiyet hayatlari hak ve hukuktan uzak insanlardan, birbirini kirip geçmekten baska zaten ne beklenebilirdi?
Muharrem, Receb, Zilkade ve Zilhicce aylari, öteden beri Araplarca mukaddes aylar sayiliyordu. Bu aylarda her türlü kötülügün islenmesi, her türlü haksizligin yapilmasi, kan dökülmesi kesinlikle yasakti. Bunun için de “haram aylar” adiyla aniliyorlardi.
Iste, Ficar Muharebeleri bu aylardan birinde vuku buldugu ve iki taraf arasinda büyük haksizliklar, zulümler irtikâb edildigi, kan döküldügü için bu ismi almislardi.[4]
Araplar arasinda Ficar Muharebeleri, dört kere meydana gelmisti.
Birinci Ficar Muharebesi sirasinda, Kâinatin Efendisi, henüz on yaslarinda bulunuyordu.[5]
Dokuz sene gibi uzun bir zaman süren bu dört muharebe, aslinda oldukça basit ve ehemmiyetsiz hadiseler yüzünden meydana gelmisti.
Birinci Ficar Muharebesi, Gifarîlerden bir adamin Ukâz panayirinda uzanmis olarak, “Arabin en sereflisi benim!” sözü üzerine Havazin kabilesinden birinin bunu kendisine hakaret kabul edip, kilicini çekerek, övünen adamin ayagini yaralamasi sebebiyle Kinâne ve Havazinliler arasinda vuku bulmustu.
Ikincisi, yine Ukâz panayirinda bir kadina satasmak yüzünden Kureys ile Havazin kabilesi arasinda patlak vermisti.
Üçüncüsü, Kinâneogullari kabilesinden bir adamin, Âmirogullari kabilesinden birine olan borcunu ödemeyip, müddeti uzatmasi sebebiyle Kinâne ve Havazin kabileleri arasinda meydana gelmisti.
Peygamberimizin yirmi yaslarinda iken katildigi Dördüncü Ficar Muharebesi ise, Kureys ve Kinâneogullari ile Kays-i Aylan kabileleri arasinda, Kinâneli Barraz b. Kays adindaki adamin Kays-i Aylan [Havazin] kabilesinden Urve nâmindaki adami öldürmesi neticesi çikmisti.[6]
Kureysliler, Kinâneogullarinin müttefiki bulunduklarindan, dolayisiyla bu muharebeye katilmak zorunda kalmislardi.
Ukâz panayirinda yapilan Dördüncü Ficar Muharebesi’ne Ebû Tâlib, haram ayda oldugu ve çok zulüm islenecegini tahmin ettigi için katilmak istememisti. Ancak Kureys kabilesinin diger kollarinin diretmesi üzerine istirak etmek mecburiyetinde kaldi.
Muharebe sirasinda Ebû Tâlib’in, aziz yegeni Efendimizi bir iki defa yanina alarak götürdügü rivayet edilmistir. Ancak o, sadece atilan düsman oklarini toplayip amcasina vermekle yetinmistir.[7]
Çarpismanin bir türlü son bulmadigini gören taraftar, nihayet birbirlerine anlasma teklif ettiler. Buna göre, ölüler sayilacak, hangi tarafin ölüsü fazla ise diger taraf onlarin diyetlerini ödeyecek, böylece de harp son bulmus olacakti.
Sayim neticesinde, Kays-i Aylanlarin ölüleri yirmi kadar fazla çikti. Kinâneogullari ve Kureysliler tarafindan bu yirmi kisinin diyeti ödenerek, Fil tarihinden yirmi yil sonra vuku bulan[8]bu kanli çarpisma da böylece nihayet buldu.
_______________________________________
[1] Ibn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 158; Halebî, Insanü’l-Uyûn, c. 1, s. 164.
[2] Abdurrahman Münavî, Feyzü’l-Kadir, c. 1, s. 224.
[3] Ibn Hisam, Sîre, s. 198; Ibn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 128.
[4] Ibn Hisam, a.g.e., c. 1, s. 195.
[5] Ibn Hisam, a.g.e., c. 1, s. 196.
[6] Ibn Hisam, a.g.e., c. 1, s. 196-197; Ibn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 126-128.
[7] Ibn Hisam, a.g.e., c. 1, s. 198.
[8] Ibn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 128; Taberî, Tarih, c. 1, s. 201.
Ebû Tâlib, bütün bu olup bitenlerden sonra nur yüzlü yegeni Peygamberimizden adeta ayrilmaz bir parça haline gelmisti. Kendisinde gittikçe kuvvet peydâ eden kanaat suydu:
“Bu yegenim, ileride büyük ve mühim bir sahsiyet olacaktir!”
Bu sebeple, Peygamberimiz üzerinde himâyesini son derece dikkatli ve suurlu bir sekilde sürdürüyor, adeta bir dedigini iki etmiyordu.
Artik Peygamberimiz de ruhu ve dis görünüsü ile essiz bir genç olmustu. Kalp ve ruhundaki essiz fazilet ve güzellikler, suretini de fevkalâde güzel sekillendirmisti: Ortadan uzun boylu, siyah dalgali saçliydi. Açik ve yüksek alinli, kalin siyah kasliydi. Kaslari birbirine çok yakin, fakat bitisik degildi. Gözbebekleri, çok tatli bir siyahti. Uzun ve siyah kirpikleri, bakislarina apayri bir tatlilik verirdi.
Kader-i Ilâhî, onu ezelden “Insanligin Peygamberi” olarak takdir ve tayin etmisti. Bu sebeple o, Âlemlerin Rabbi’nin terbiyesi altinda hayat seyrine devam ediyordu. Ondandir ki bütün Arabistan’la birlikte Mekke’de de hüküm süren fisk, fücur, sefahet ve dalâletten, kötülük ve ahlâksizliklardan en ufak bir eser, en küçük bir iz hayatinda görülmez.
Putlardan siddetle nefret ederdi. Ömründe bir defa bile onlara hürmette bulunmadi.
Kureys müsriklerinin bir âdeti vardi. Her senenin belli bir gününde Buvane adli putun etrafinda toplanirlar, geceye kadar orada bulunurlar, yaninda tras olurlar, kurban keserek büyük merasim tertiplerlerdi.
Yine böyle bir merasim için bütün Kureys hazirlanmisti. Ebû Tâlib de onlar gibi aile efradini toplayarak merasime istirak etmek istedi. Peygamber Efendimize de hazirlanmasini söyledi. Ancak o, buna yanasmadi ve mâzur görülmesini istedi. Efendimizin bu davranisini, Ebû Tâlib ve halalari, taaccüple karsiladilar; hatta kizar gibi oldular. Bir iki sefer daha tekliflerini tekrarladiklari halde Resûl-i Ekrem Efendimiz yine red cevabi verdi. Bunun üzerine kizarak, “Ilâhlarimizdan yüz çevirmek demek olan bu hareketinden dolayi bir felâkete ugrayacagindan korkuyoruz!” dediler.
Bunu demekle de iktifa etmediler; üzerine öylesine vardilar ki Sevgili Peygamberimiz daha fazla israr edemedi ve istemeye istemeye, sadece amcasi Ebû Tâlib’in ve halalarinin hatirini kirmamak için kendilerini takibe râzi oldu. Fakat putun yanina varir varmaz, nur yüzlü Efendimizin bir ara ortadan kayboldugunu fark ettiler. Bir müddet sonra yanlarina gelince onu müthis bir hal içinde gördüler: Benzi sararmis, her halinden korktugu belli idi.
Amcasi ve halalari, kendisine sordular: “Ne oldu sana? Neye ugradin?”
Sevgili Efendimiz, su cevabi verdi:
“Bana bir fenalik gelmesinden korktum!”
Onlar, “Allah sana kötülük eristirmez. Sende çok iyi haslet ve meziyetler var. Söyle bakalim, sen ne gördün?” dediler.
Bu sefer Peygamberimiz, sunlari anlatti:
“Ben, bu putun yanina yaklastigim zaman, uzun boylu ve beyazlar giyinmis biri orada peydâ oldu. Bana ‘Yâ Muhammed! Geri çekil, sakin o puta el sürme!’ diye haykirdi.”[1]
Bu vak’adan sonra, Resûlullah Efendimiz, herhangi bir sebep ve saikle putlarin yanina ugramadi ve onlarin bu bayram ve merasimlerine hiçbir zaman katilmadi.
Evet, risâlet vazifesiyle memur edilir edilmez eline tevhid bayragini alip dalgalandiracak bir zât, elbette çocuklugunda ve gençliginde de tevhid inancinin ziddi olan sirkten ve putperestlikten uzak, tertemiz bir hayata sahip bulunacaktir.
Cenab-i Hak, Sevgili Resûlünü, henüz ne teklif, ne memuriyet, hiçbir seyle alâkali bulunmadigi zamanlarda bile her türlü çirkinlikten koruyor ve onu hususî bir murakabe altinda terbiye ediyordu. Resûl-i Kibriya Efendimiz de, “Beni Rabbim terbiye etti; ne güzel terbiye etti!”[2]sözleriyle bu gerçege isaret buyurmuslardir.
Insafli müstesrikler de, her seye ragmen bu hususu inkâr edememislerdir. Sir W. Muir, Muhammed’in Hayati isimli eserinde, su itirafta bulunmaktan kendini alamaz:
“Hz. Muhammed hakkindaki bütün nesriyatimiz bir nokta üzerinde ittifak eder. O da, onun ahlâkinin temizligi ve yüksekligidir!”
DÖRDÜNCÜ FICAR MUHAREBESI VE EFENDIMIZ
Peygamberimiz yirmi yasinda iken, Dördüncü Ficar Muharebesi patlak verdi.[3]
Islam’dan evvel, Câhiliyye devrinde, Araplar arasinda cinayetlerin, kanli çarpisma ve siddet olaylarinin, kan davalarinin ve her türlü hirsizlik ve yolsuzluk olaylarinin ardi arkasi kesilmiyordu. Kalpleri sefkat ve merhametten mahrum, cemiyet hayatlari hak ve hukuktan uzak insanlardan, birbirini kirip geçmekten baska zaten ne beklenebilirdi?
Muharrem, Receb, Zilkade ve Zilhicce aylari, öteden beri Araplarca mukaddes aylar sayiliyordu. Bu aylarda her türlü kötülügün islenmesi, her türlü haksizligin yapilmasi, kan dökülmesi kesinlikle yasakti. Bunun için de “haram aylar” adiyla aniliyorlardi.
Iste, Ficar Muharebeleri bu aylardan birinde vuku buldugu ve iki taraf arasinda büyük haksizliklar, zulümler irtikâb edildigi, kan döküldügü için bu ismi almislardi.[4]
Araplar arasinda Ficar Muharebeleri, dört kere meydana gelmisti.
Birinci Ficar Muharebesi sirasinda, Kâinatin Efendisi, henüz on yaslarinda bulunuyordu.[5]
Dokuz sene gibi uzun bir zaman süren bu dört muharebe, aslinda oldukça basit ve ehemmiyetsiz hadiseler yüzünden meydana gelmisti.
Birinci Ficar Muharebesi, Gifarîlerden bir adamin Ukâz panayirinda uzanmis olarak, “Arabin en sereflisi benim!” sözü üzerine Havazin kabilesinden birinin bunu kendisine hakaret kabul edip, kilicini çekerek, övünen adamin ayagini yaralamasi sebebiyle Kinâne ve Havazinliler arasinda vuku bulmustu.
Ikincisi, yine Ukâz panayirinda bir kadina satasmak yüzünden Kureys ile Havazin kabilesi arasinda patlak vermisti.
Üçüncüsü, Kinâneogullari kabilesinden bir adamin, Âmirogullari kabilesinden birine olan borcunu ödemeyip, müddeti uzatmasi sebebiyle Kinâne ve Havazin kabileleri arasinda meydana gelmisti.
Peygamberimizin yirmi yaslarinda iken katildigi Dördüncü Ficar Muharebesi ise, Kureys ve Kinâneogullari ile Kays-i Aylan kabileleri arasinda, Kinâneli Barraz b. Kays adindaki adamin Kays-i Aylan [Havazin] kabilesinden Urve nâmindaki adami öldürmesi neticesi çikmisti.[6]
Kureysliler, Kinâneogullarinin müttefiki bulunduklarindan, dolayisiyla bu muharebeye katilmak zorunda kalmislardi.
Ukâz panayirinda yapilan Dördüncü Ficar Muharebesi’ne Ebû Tâlib, haram ayda oldugu ve çok zulüm islenecegini tahmin ettigi için katilmak istememisti. Ancak Kureys kabilesinin diger kollarinin diretmesi üzerine istirak etmek mecburiyetinde kaldi.
Muharebe sirasinda Ebû Tâlib’in, aziz yegeni Efendimizi bir iki defa yanina alarak götürdügü rivayet edilmistir. Ancak o, sadece atilan düsman oklarini toplayip amcasina vermekle yetinmistir.[7]
Çarpismanin bir türlü son bulmadigini gören taraftar, nihayet birbirlerine anlasma teklif ettiler. Buna göre, ölüler sayilacak, hangi tarafin ölüsü fazla ise diger taraf onlarin diyetlerini ödeyecek, böylece de harp son bulmus olacakti.
Sayim neticesinde, Kays-i Aylanlarin ölüleri yirmi kadar fazla çikti. Kinâneogullari ve Kureysliler tarafindan bu yirmi kisinin diyeti ödenerek, Fil tarihinden yirmi yil sonra vuku bulan[8]bu kanli çarpisma da böylece nihayet buldu.
_______________________________________
[1] Ibn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 158; Halebî, Insanü’l-Uyûn, c. 1, s. 164.
[2] Abdurrahman Münavî, Feyzü’l-Kadir, c. 1, s. 224.
[3] Ibn Hisam, Sîre, s. 198; Ibn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 128.
[4] Ibn Hisam, a.g.e., c. 1, s. 195.
[5] Ibn Hisam, a.g.e., c. 1, s. 196.
[6] Ibn Hisam, a.g.e., c. 1, s. 196-197; Ibn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 126-128.
[7] Ibn Hisam, a.g.e., c. 1, s. 198.
[8] Ibn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 128; Taberî, Tarih, c. 1, s. 201.
Konular
- Peygamber efendimiz lanet okumuş mudur?
- Beddua eden bir kişi kafir olur mu?
- İslamda Bid'at nedir?Bid'atle ilgili Hadisler
- Uyumak abdesti bozmaz diyen kafir olur mu?
- Gusül abdesti ile namaz kılınır mı?
- Noel nedir?
- Noel kutlamaları kaç gün sürer?
- Noel'de niçin Çam kesilir?
- DİNDE TEMİZLİĞİN ÖNEMİ
- İnsanın İradeli Fiillleri ve Fiillerinin Yaratılması
- Kaza ve kaderin anlamı ve Allah'ın değişmez Kanunları
- İnsanın Ruhsal ve manevi varlığı ile ilgili görevleri
- Din ile ilgili kullandığımız sözcükler
- Sabır ile ilgili Ayet ve Hadisi Şerifler
- Oruç ile ilgili Hadisi Şerifler
- Abdestsiz Ayetül Kürsi ve ihlas okunur mu?
- Gusül,Meni,Mezi
- Uykuda sperm gelmesiyle gusül bozulurmu?
- Şeytanın Kötülüklerinden nasıl kurtuluruz?
- Sağlıımız için Temizliğin önemi
- Dinimizin güzel diye nitelendirdiği davranışlar
- Sözünde Durmak Güvenilir ve Dürüst olmak da Temizlik midir?
- Beden Temizliği ile ilgili neler yapmalıyız?
- Çevreyi Korumanın Yaşamsal önemi ve Çevreci Kuruluşlar
- Hasta Ziyaretinin Önemi ve Hasta Ziyaretinde dikkat edilecek hususlar
- Erdemli Davranışlar Nelerdir?
- Yunus Emre ve İnsan Sevgisi " Yaratılanı Severim Yaratan'dan ötürü"
- Peygamberimiz (S.A.V.)’in doğduğu ortamdaki ahlaki ve toplumsal durum
- İçinde "Allah "sözcüğü geçen Atasözleri ve Deyimler
- Tesettürün (Örtünmenin) tarihçesi