Sarhoş İken Yapılan Talak Geçerli Olur mu?
Sarhoşun boşaması geçerlimidir?Sorhoşken verilen talak geçerli olur mu?Sarhoş karısını boşarsa hüküm nedir?Sarhoş olarak hanımına talak veren (boşayan)kimsenin bu talakının geçerli olup olmadığı konusunda fatklı görüşler vardır ve bu görüşlern hepside delillere dayanır.
Sarhoşun talakı hakkında, Allah Teâlâ: "Ey iman edenler, ne söylediğinizi bilinceye kadar, sarhoşken namaza yaklaşmayınız.""[791] buyurmakta ve sarhoşun sözüne itibar edilmeyeceğini belirtmektedir. Çünkü ne söylediğini bilmemektedir. Hz. Peygamber'den (s.a.) de zina itirafında bulunan bir kimsenin, itirafının dikkate alınıp alınmaması için ağzını koklamalarını emrettiği sahih olarak bilinmektedir.
Sahih-i Buhar?de Hz. Hamza kıssasında anlatılır: Hz. Ali'nin iki devesini (hörgücünden) kesmiş (ve ciğerinden kesip almıştı). Hz. Peygamber onun yanma geldi ve onu kınayarak tepesine dikildi. Hz. Hamza gözünü kaldırdı ve bakışlarını efendimize dikti. Sarhoştu. Sonra "Siz benim babamın sadece birer uşakları değil misiniz?" dedi. Hz. Peygamber (s.a.) derhal geri döndü[792]' Eğer bu sözü sarhoş değil de, aklı başında biri söylemiş olsaydı, irti-dad ve kâfirlik olu. Ju. Buna rağmen Hz. Peygamber, Hz. Hamza'yı muaha-ze etmemişti.
Hz. Osman'ın, "Delinin ve sarhoşun talâkı yoktur." dediği sabittir. Bunu İbn Ebî Şeybe, Vekî—İbn Ebî Zi'b—Zührî—Eban b. Osman—babası Osman, senediyle rivayet etmiştir.[793]
Atâ: "Sarhoşun talâkı caiz değildir." demiştir. Oğlu, Tâvus'tan: "Sarhoşun talâkı caiz değildir." dediğini nakleder.[794] Kasım b. Muhammed de aym şeyi söylemiştir.
Sahih bir rivayete göre, Ömer b. Abdülaziz'e karısını boşayan bir sarhoş getirilmişti. Kendisinden başka ilâh olmayan Allah adına, aklı başında iken boşamadığına dair yemin ettirdi. O da etti.- Karısını geri verdi ve kendisine had (içki cezası) uyguladı.[795]
Bu görüş, Yahya b. Saîd el-Ensarî, Humeyd b. Abdurrahman, Rebîa, Leys b. Sa'd, Abdullah b. el-Hasan, îshak b. Râhûyeh, Ebu Sevr ve iki kavlinden birinde Şafiî gibi âlimlerin görüşleridir. Şâfiîlerden el-Müzenî ve diğerlerinin tercihi de böyledir. Rivayetlerden birinde İmam Ahmed de bu görüşü benimsemiştir. İmam Ahmed'in bu konudaki görüşü bu şekilde netleşmiş, diğer rivayetlerde belirtilen görüşlerinden rücû etmiştir. Ebu Tâlib rivayetinde şöyle demiştir: "Talâkla emretmeyen kimse sadece bir haslet getirmiştir. Talâkla emreden kimse ise iki haslet getirmiştir: Kadını kocasına haram kılmış, başkaları için de helâl kılmıştır. Bu (birinci) bundan hayırlıdır. Ben tümden sakınırım." Meymûnî rivayetinde ise: "Ben sarhoşun talâkı caizdir, diyorudum. Ama sonradan anhdım ki, talâkı caiz delildir. Çünkü şayet sarhoş ikrarda bulunsa bu onu bağlamıyor. Satsa satışı caiz olmuyor. Ama işlediği cinayetlerden dolayı onu sorumlu tutarım. Bunun dışındakilere gelince, onu başlamaz." demektedir. Ebu Bekir Abdülaziz ise: "Ben bu görüşle amel ediyorum. Bütün Zahirîlerin görüşleri de böyledir. Hanefilerden, Ebu Cafer et-Tahavî, Ebu'l-Hasan el-Kerhî de bu görüşü tercih etmişlerdir." der.
Sarhoşun talâkının geçerli olduğunu söyleyenlerin yedi dayanaklan vardır:
1) Sarhoş mükelleftir. Bu yüzdendir ki işlediği cinayetten sorumludur.
2) Talâkın, sarhoş aleyhine geçerli sayılması ona bir cezadır.
3) Boşama sözüne talâkın tertibi, hükümlerin sebeplerine bağlanması kaolindendir. Bunda sarhoşluğun bir etkisi oJmaz.
4) Sahabe, sözleri konusunda sarhoşu ayık gibi kabul etmişlerdir. Çünkü onlar: "İçtiği zaman sarhoş olur, sarhoş olunca, hezeyanda bulunur. Hezeyanda bulununca iftira eder. İftiranın cezası da seksen değnektir." demişlerdir.
5) 'Talâkta kaylûle yoktur" hadisidir. Daha önce geçti.
6) "Bunağın talâkı hariç, her talâk caizdir" hadisidir. Bu da geçti.
7) Ashab, sarhoşun talâkını geçerli saymıştır. Ebu Ubeyd, Hz. Ömer ve Muâviye'den, bir başkası İbn Abbas'tan bunu rivayet etmişlerdir. Ebu Ubeyd, Yezîd b. Harun—Cerîr b. Hâzim—Zübeyr b. el-Hâris—Ebu Lebîd senediyle rivayet eder: Bir adam sarhoşken karısını boşamıştı. Hz. Ömer'e durumu intikal ettirildi. Aleyhine dört kadın şahitlik yaptı. Hz. Ömer de onları ayırdı[796] Yine o (Ebu Ubeyd), İbn Ebî Meryem—Nâfi' b. Yezîd—Cafer b. Rebîa—İbn Şihâb—Saîd b. el-Müseyyeb senediyle Muâviye'nin, sarhoşun talâkını geçerli kabul ettiğini rivayet eder.[797]
Delil olarak kullandıklarının tamamı budur. Bunların içinde delil olarak asla bir şey yoktur.
Birinci dayanaklan olan, sarhoşun mükellef olduğu yaklaşımı bâtıldır. Çünkü teklif şartının akıl olduğuna dair icmâ' vardır. Ne dediğini bilmeyen kimse mükellef değildir.
Mükellef olduğunu kabul etsek bile, tehdit neticesinde veya şarap olduğunu bilmeden içmesi ve sarhoş olması durumunda da talâkının vâki olması gerekir. Halbuki onlar da bu görüşte değillerdir.
Âyetteki hitap, hitabı anlayanlara ya da ayıklara yönelik olmalıdır. Bu, namaz kılmak istediğinde sarhoş olmayı yasaklamayı içerir. Akıl edemeyen kimseler ise ne emrolunurlar, ne de yasaklanırlar.
Cinayetleri ile yükümlü olmasına gelince; bu, üzerinde ittifak edilen bir konu değildir. Osman el-Bettî; "Sarhoşun ne akdi, ne bir satışı onu bağlamaz. Sadece içki cezasından başka üzerine başka bir ceza da gerekmez." demiştir. Bu İmam Ahmed'in iki rivayetten birindeki görüşüdür ve ona göre, sarhoş akıl şartı aranan her fiilde deli hükmündedir.
Sarhoşun sözlerini değil de fillerini dikkate alanlar iki noktayı ayırmışlardır:
1) Fiillerini itibara almamakta, kısasın ortadan kaldırılmasına götürecek bir zerîa (yol) vardır. Çünkü bir başkasını öldürmek veya zina, hırsızlık, yol kesme gibi cinayetleri işlemek isteyen kimseler sarhoş olacaklar ve bunları yapacaklar, (sonra da bunlara sadece içki cezası uygulanacaktır.) Bu suçlardan sadece birini yapan kimseye had uygulanırken, bir de sarhoşlukla işlediği cinayeti katmerleştiği halde nasıl had düşer?! Bu netice şer'î kaidelerin ve usûlün asla kabul edemeyeceği bir durumdur. Nitekim İmam Ahmed, böyle diyen kimseleri yadırgayarak şöyle demiştir: "Sarhoşun talâkının caiz olmayacağı görüşünde olan bazıları "Sarhoş bir cinayet veya haddi gerektiren bir suç işlese, orucu namazı terketse, o cinnet geçiren bir kimsenin ve delinin durumunda sayılır." şeklinde yanlış bir zanna kapılmışlardır. Bu kötü tyr sözdür.
2) Sarhoşun sözlerini hükümsüz saymada bir mefsedet yoktur. Zira akh olmayandan çıkan mücerred sözlerin bir zararı olmaz. Ama fililer öyle değildir. Zira fililer işlendiğinde ortaya çıkan zararın kaldırılması mümkün değildir. Dolayısıyla sarhoşun fiillerini hükümsüz saymak sözlerinin aksine tam bir zarar ve yaygın bir fesada sebep olacaktır. Eğer bu iki fark gerçekse, o zaman sözlerini fiillerine katarak aynı hükme tâbi tutmak mümkün olmayacaktır. Eğer gerçek değillerse, o zaman sözleri ile fiillerini eşit tutmak gerekecektir.
İkinci dayanaklan, "Talâkın, sarhoş aleyhine geçerli sayılması, ona bir ceza olacaktır." şeklinde idi. Bu yaklaşım son derece zayıftır. Zira ona ceza olarak, verilecek had yeterli olacaktır. Yüce Allah'ın rızası, ceza için had uygulanmakla tahakkuk etmektedir. Şeriatta,-talâkla, eşlerin arasını ayırmak sureti ile bir cezalandırma cihetine gidildiği vârid değildir.
Üçüncü dayanaklan; "Boşama üzerine talâkın tertibi, hükümlerin sebeplerine bağlanması kabilindendir." şeklinde idi. Bu da son derece fasit ve sakattır. Zira bu yaklaşıma göre, tehdit altında veya sarhoş edici olduğunu bilmeden içen ve sarhoş olan kimsenin, delinin, cinnet geçirenin ve hatta uyuyanın bile verdikleri talâkın geçerli olması gerekir. Sonra bunlara şu sorulsa yeridir: Sizce sarhoşun verdiği talâkın "sebeb" olduğu sabit mi ki, hüküm ona bağlansın? Asıl ihtilâf noktası da zaten burada değil midir?!
Dördüncü dayanakları: "Ashab, sarhoşu ayık hükmünde tutmuşlar ve: 'İçtiği zaman, sarhoş olur, sarhoş olduğu zaman da hezeyanda bulunur.'[798] demişlerdir." şeklindedir. Bu haber asla sahih değildir.
Ebu Muhammed İbn Hazm şöyle der: O son derece yalan bir haberdir. Allah Hz. Ali'yi ve Abdurrahman b. Avf'ı ondan münezzeh kılmıştır. İçerisinde bâtılhğına delâlet eden tenakuz unsurları bulunmaktadır. Zira bu haberde, hezeyanda bulunana had gerekliliği söz konusudur. Halbuki böyle bir had yoktur.
Beşinci dayanakları, "Talâkta kaylûle yoktur." hadisi idi. Bu da sahih değildir. Sahih olsa bile, aklı başında olan mükellefin talâkına yorulmak gerekir. Aklı başında olmayana yorularnaz. Bu yüzdendir ki bu hadisin kapsamına, delinin, cinnet getirenin ve sabinin talâkı dahil değildir.
Altıncı dayanakları "Bunağın (matuh) talâkı hariç, her talâk ca 'dir." hadisi idi. Böyle bir hadisin sahih olmaması uygundur. Sahih olsa bile, mükellef olan kimse hakkında olur. Üçüncü olarak da şöyle denilebilir: Aklı başında olmayan sarhoş ya matuh (bunak)tur, ya da ona benzerdir. Bir grup, sarhoşun matuh olduğunu iddia etmişler ve: "Sözlükte matuh; aklı olmayan ve ne konuştuğunu bilmeyen kimsedir," demişlerdir.
Yedinci dayanakları; ashabın, sarhoşun talâkını geçerli saydıkları şeklinde idi. Doğrusu ashab, bu konuda hemfikir değillerdir. Hz. Osman'dan yukarıda naklettiğimiz haber sahih olarak bilinmektedir.
İbn Abbas'in haberine gelince, ondan sahih olarak gelmemiştir. Çünkü iki tariki vardır. Birisinde Haccâc b. Ertât, ikincisinde de İbrahim b. Ebî Yahya bulunmaktadır. İbn Ömer ve Muâviye'ye ise Hz. Osman'ın muhalefeti vardır. [799]
[791] Nisa, 4/43.
[792] Buharı, 64/11.
[793] Râvileri sikadır.
[794] Musannef, 12309. Senedi sahihtir.
[795] Bk. tbn Hazm, el-Muhallât 10/210.
[796] Râvileri sikadır. Bk. Beyhakî, 7/359; el-Muhallâ, 10/209.
[797] Râvileri sikadır. Bk. el-Muhallâ, 10/209.
Sarhoşun talakı hakkında, Allah Teâlâ: "Ey iman edenler, ne söylediğinizi bilinceye kadar, sarhoşken namaza yaklaşmayınız.""[791] buyurmakta ve sarhoşun sözüne itibar edilmeyeceğini belirtmektedir. Çünkü ne söylediğini bilmemektedir. Hz. Peygamber'den (s.a.) de zina itirafında bulunan bir kimsenin, itirafının dikkate alınıp alınmaması için ağzını koklamalarını emrettiği sahih olarak bilinmektedir.
Sahih-i Buhar?de Hz. Hamza kıssasında anlatılır: Hz. Ali'nin iki devesini (hörgücünden) kesmiş (ve ciğerinden kesip almıştı). Hz. Peygamber onun yanma geldi ve onu kınayarak tepesine dikildi. Hz. Hamza gözünü kaldırdı ve bakışlarını efendimize dikti. Sarhoştu. Sonra "Siz benim babamın sadece birer uşakları değil misiniz?" dedi. Hz. Peygamber (s.a.) derhal geri döndü[792]' Eğer bu sözü sarhoş değil de, aklı başında biri söylemiş olsaydı, irti-dad ve kâfirlik olu. Ju. Buna rağmen Hz. Peygamber, Hz. Hamza'yı muaha-ze etmemişti.
Hz. Osman'ın, "Delinin ve sarhoşun talâkı yoktur." dediği sabittir. Bunu İbn Ebî Şeybe, Vekî—İbn Ebî Zi'b—Zührî—Eban b. Osman—babası Osman, senediyle rivayet etmiştir.[793]
Atâ: "Sarhoşun talâkı caiz değildir." demiştir. Oğlu, Tâvus'tan: "Sarhoşun talâkı caiz değildir." dediğini nakleder.[794] Kasım b. Muhammed de aym şeyi söylemiştir.
Sahih bir rivayete göre, Ömer b. Abdülaziz'e karısını boşayan bir sarhoş getirilmişti. Kendisinden başka ilâh olmayan Allah adına, aklı başında iken boşamadığına dair yemin ettirdi. O da etti.- Karısını geri verdi ve kendisine had (içki cezası) uyguladı.[795]
Bu görüş, Yahya b. Saîd el-Ensarî, Humeyd b. Abdurrahman, Rebîa, Leys b. Sa'd, Abdullah b. el-Hasan, îshak b. Râhûyeh, Ebu Sevr ve iki kavlinden birinde Şafiî gibi âlimlerin görüşleridir. Şâfiîlerden el-Müzenî ve diğerlerinin tercihi de böyledir. Rivayetlerden birinde İmam Ahmed de bu görüşü benimsemiştir. İmam Ahmed'in bu konudaki görüşü bu şekilde netleşmiş, diğer rivayetlerde belirtilen görüşlerinden rücû etmiştir. Ebu Tâlib rivayetinde şöyle demiştir: "Talâkla emretmeyen kimse sadece bir haslet getirmiştir. Talâkla emreden kimse ise iki haslet getirmiştir: Kadını kocasına haram kılmış, başkaları için de helâl kılmıştır. Bu (birinci) bundan hayırlıdır. Ben tümden sakınırım." Meymûnî rivayetinde ise: "Ben sarhoşun talâkı caizdir, diyorudum. Ama sonradan anhdım ki, talâkı caiz delildir. Çünkü şayet sarhoş ikrarda bulunsa bu onu bağlamıyor. Satsa satışı caiz olmuyor. Ama işlediği cinayetlerden dolayı onu sorumlu tutarım. Bunun dışındakilere gelince, onu başlamaz." demektedir. Ebu Bekir Abdülaziz ise: "Ben bu görüşle amel ediyorum. Bütün Zahirîlerin görüşleri de böyledir. Hanefilerden, Ebu Cafer et-Tahavî, Ebu'l-Hasan el-Kerhî de bu görüşü tercih etmişlerdir." der.
Sarhoşun talâkının geçerli olduğunu söyleyenlerin yedi dayanaklan vardır:
1) Sarhoş mükelleftir. Bu yüzdendir ki işlediği cinayetten sorumludur.
2) Talâkın, sarhoş aleyhine geçerli sayılması ona bir cezadır.
3) Boşama sözüne talâkın tertibi, hükümlerin sebeplerine bağlanması kaolindendir. Bunda sarhoşluğun bir etkisi oJmaz.
4) Sahabe, sözleri konusunda sarhoşu ayık gibi kabul etmişlerdir. Çünkü onlar: "İçtiği zaman sarhoş olur, sarhoş olunca, hezeyanda bulunur. Hezeyanda bulununca iftira eder. İftiranın cezası da seksen değnektir." demişlerdir.
5) 'Talâkta kaylûle yoktur" hadisidir. Daha önce geçti.
6) "Bunağın talâkı hariç, her talâk caizdir" hadisidir. Bu da geçti.
7) Ashab, sarhoşun talâkını geçerli saymıştır. Ebu Ubeyd, Hz. Ömer ve Muâviye'den, bir başkası İbn Abbas'tan bunu rivayet etmişlerdir. Ebu Ubeyd, Yezîd b. Harun—Cerîr b. Hâzim—Zübeyr b. el-Hâris—Ebu Lebîd senediyle rivayet eder: Bir adam sarhoşken karısını boşamıştı. Hz. Ömer'e durumu intikal ettirildi. Aleyhine dört kadın şahitlik yaptı. Hz. Ömer de onları ayırdı[796] Yine o (Ebu Ubeyd), İbn Ebî Meryem—Nâfi' b. Yezîd—Cafer b. Rebîa—İbn Şihâb—Saîd b. el-Müseyyeb senediyle Muâviye'nin, sarhoşun talâkını geçerli kabul ettiğini rivayet eder.[797]
Delil olarak kullandıklarının tamamı budur. Bunların içinde delil olarak asla bir şey yoktur.
Birinci dayanaklan olan, sarhoşun mükellef olduğu yaklaşımı bâtıldır. Çünkü teklif şartının akıl olduğuna dair icmâ' vardır. Ne dediğini bilmeyen kimse mükellef değildir.
Mükellef olduğunu kabul etsek bile, tehdit neticesinde veya şarap olduğunu bilmeden içmesi ve sarhoş olması durumunda da talâkının vâki olması gerekir. Halbuki onlar da bu görüşte değillerdir.
Âyetteki hitap, hitabı anlayanlara ya da ayıklara yönelik olmalıdır. Bu, namaz kılmak istediğinde sarhoş olmayı yasaklamayı içerir. Akıl edemeyen kimseler ise ne emrolunurlar, ne de yasaklanırlar.
Cinayetleri ile yükümlü olmasına gelince; bu, üzerinde ittifak edilen bir konu değildir. Osman el-Bettî; "Sarhoşun ne akdi, ne bir satışı onu bağlamaz. Sadece içki cezasından başka üzerine başka bir ceza da gerekmez." demiştir. Bu İmam Ahmed'in iki rivayetten birindeki görüşüdür ve ona göre, sarhoş akıl şartı aranan her fiilde deli hükmündedir.
Sarhoşun sözlerini değil de fillerini dikkate alanlar iki noktayı ayırmışlardır:
1) Fiillerini itibara almamakta, kısasın ortadan kaldırılmasına götürecek bir zerîa (yol) vardır. Çünkü bir başkasını öldürmek veya zina, hırsızlık, yol kesme gibi cinayetleri işlemek isteyen kimseler sarhoş olacaklar ve bunları yapacaklar, (sonra da bunlara sadece içki cezası uygulanacaktır.) Bu suçlardan sadece birini yapan kimseye had uygulanırken, bir de sarhoşlukla işlediği cinayeti katmerleştiği halde nasıl had düşer?! Bu netice şer'î kaidelerin ve usûlün asla kabul edemeyeceği bir durumdur. Nitekim İmam Ahmed, böyle diyen kimseleri yadırgayarak şöyle demiştir: "Sarhoşun talâkının caiz olmayacağı görüşünde olan bazıları "Sarhoş bir cinayet veya haddi gerektiren bir suç işlese, orucu namazı terketse, o cinnet geçiren bir kimsenin ve delinin durumunda sayılır." şeklinde yanlış bir zanna kapılmışlardır. Bu kötü tyr sözdür.
2) Sarhoşun sözlerini hükümsüz saymada bir mefsedet yoktur. Zira akh olmayandan çıkan mücerred sözlerin bir zararı olmaz. Ama fililer öyle değildir. Zira fililer işlendiğinde ortaya çıkan zararın kaldırılması mümkün değildir. Dolayısıyla sarhoşun fiillerini hükümsüz saymak sözlerinin aksine tam bir zarar ve yaygın bir fesada sebep olacaktır. Eğer bu iki fark gerçekse, o zaman sözlerini fiillerine katarak aynı hükme tâbi tutmak mümkün olmayacaktır. Eğer gerçek değillerse, o zaman sözleri ile fiillerini eşit tutmak gerekecektir.
İkinci dayanaklan, "Talâkın, sarhoş aleyhine geçerli sayılması, ona bir ceza olacaktır." şeklinde idi. Bu yaklaşım son derece zayıftır. Zira ona ceza olarak, verilecek had yeterli olacaktır. Yüce Allah'ın rızası, ceza için had uygulanmakla tahakkuk etmektedir. Şeriatta,-talâkla, eşlerin arasını ayırmak sureti ile bir cezalandırma cihetine gidildiği vârid değildir.
Üçüncü dayanaklan; "Boşama üzerine talâkın tertibi, hükümlerin sebeplerine bağlanması kabilindendir." şeklinde idi. Bu da son derece fasit ve sakattır. Zira bu yaklaşıma göre, tehdit altında veya sarhoş edici olduğunu bilmeden içen ve sarhoş olan kimsenin, delinin, cinnet geçirenin ve hatta uyuyanın bile verdikleri talâkın geçerli olması gerekir. Sonra bunlara şu sorulsa yeridir: Sizce sarhoşun verdiği talâkın "sebeb" olduğu sabit mi ki, hüküm ona bağlansın? Asıl ihtilâf noktası da zaten burada değil midir?!
Dördüncü dayanakları: "Ashab, sarhoşu ayık hükmünde tutmuşlar ve: 'İçtiği zaman, sarhoş olur, sarhoş olduğu zaman da hezeyanda bulunur.'[798] demişlerdir." şeklindedir. Bu haber asla sahih değildir.
Ebu Muhammed İbn Hazm şöyle der: O son derece yalan bir haberdir. Allah Hz. Ali'yi ve Abdurrahman b. Avf'ı ondan münezzeh kılmıştır. İçerisinde bâtılhğına delâlet eden tenakuz unsurları bulunmaktadır. Zira bu haberde, hezeyanda bulunana had gerekliliği söz konusudur. Halbuki böyle bir had yoktur.
Beşinci dayanakları, "Talâkta kaylûle yoktur." hadisi idi. Bu da sahih değildir. Sahih olsa bile, aklı başında olan mükellefin talâkına yorulmak gerekir. Aklı başında olmayana yorularnaz. Bu yüzdendir ki bu hadisin kapsamına, delinin, cinnet getirenin ve sabinin talâkı dahil değildir.
Altıncı dayanakları "Bunağın (matuh) talâkı hariç, her talâk ca 'dir." hadisi idi. Böyle bir hadisin sahih olmaması uygundur. Sahih olsa bile, mükellef olan kimse hakkında olur. Üçüncü olarak da şöyle denilebilir: Aklı başında olmayan sarhoş ya matuh (bunak)tur, ya da ona benzerdir. Bir grup, sarhoşun matuh olduğunu iddia etmişler ve: "Sözlükte matuh; aklı olmayan ve ne konuştuğunu bilmeyen kimsedir," demişlerdir.
Yedinci dayanakları; ashabın, sarhoşun talâkını geçerli saydıkları şeklinde idi. Doğrusu ashab, bu konuda hemfikir değillerdir. Hz. Osman'dan yukarıda naklettiğimiz haber sahih olarak bilinmektedir.
İbn Abbas'in haberine gelince, ondan sahih olarak gelmemiştir. Çünkü iki tariki vardır. Birisinde Haccâc b. Ertât, ikincisinde de İbrahim b. Ebî Yahya bulunmaktadır. İbn Ömer ve Muâviye'ye ise Hz. Osman'ın muhalefeti vardır. [799]
[791] Nisa, 4/43.
[792] Buharı, 64/11.
[793] Râvileri sikadır.
[794] Musannef, 12309. Senedi sahihtir.
[795] Bk. tbn Hazm, el-Muhallât 10/210.
[796] Râvileri sikadır. Bk. Beyhakî, 7/359; el-Muhallâ, 10/209.
[797] Râvileri sikadır. Bk. el-Muhallâ, 10/209.
Konular
- 20 Yaşından Sonra Akika Kurbanı Kesilir mi?
- Namaz Tesbihinde Şaşırmak namazı Bozar mı?
- Üç Talakla Boşanan Kadın Kocasına Dönebilir Mi?
- İftitah Tekbiri Nedir?Nasıl Tekbir Alınır?
- Berre ismini Koymak Caiz midir?
- Hz.Ebu Bekir (R.A.) 'dan Hikmetli Sözler
- Şahid Olmadan yapılan Talak Geçerli midir?
- Devir (ıskat) Nasıl yapılır?
- Namazda Dizlerini Bükemeyen Nasıl Namaz Kılar?
- 1 Fatiha ve 3 İhlas Nasıl Hediye edilir?
- Kul Hakkı İlen Ölen Kimsenin durumu Nedir?
- İslama Göre Aile İçi Görev Ve Sorumluluklar
- Hz.Hamza'ın boyu kaç santimdi?
- Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in Çocuklara Sevgisi İle İlgili Hadisi Şerifler
- İslamda Uyku Adabı
- Dinimizde Yardımlaşmanın Önemi ve Fazileti
- Cünüp İken Ölüm Döşeğindeki Hastaya Kuran Okunur mu?
- Hayız iken Verilen talak Geçerli Olur mu?
- Adak mı Akika mı?
- İslam Hukukunda Aile İçi Mülkiyet Hakkı Kimindir?
- Nikah Verilen Altınlar Boşanırken geri Verilir mi?
- Hanımını Boşayan Erkek Tekrar Nasıl Nikah Tazeler?
- Çocuğu Olmayan Kadına Nisan Yağmuru İçirilirse..
- Maral isminin anlamı Nedir?Dinen Bu İsmi koymanın Sakıncası Varmı dır?
- Erkeğin Elinin Yabancı Kadına Değmesi Haram mıdır?
- Kimler Mucize Gösterebilir?
- Akrabalık Münasebetleri Nasıl Olmalı?
- Akika Kurbanına Niyet
- Organ Nakli Hangi Durumda Caizdir?
- Kayyum Ne Demektir?